Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DÜNYADAN HIZLI

Dünyada en hızlı canlı hangi canlıdır? " Kaplumbağa ile tavşanın yarışını aranızda bilmeyen yoktur. Sonuç her zaman anlatılmak istenen duruma göre biter. Bu her hikayede böyledir. Kaplumbağa, hantal ve usul usul yürüyen bir hayvandır. Tavşan, kaplumbağayı bu nedenden dolayı ciddiye almamış ve rakip olarak görmediğinden önemsememiştir. Aslında şunu çok iyi biliriz... Ne kaplumbağa nede tavşan doğada hiç bir zaman bir araya gelmezler. Ama insan öyle canlıdır ki dengi olmayanları dahi kedisine rakip tutabilir. Yani hiç bir zaman tavşanla kaplumbağa yarışmayacaktır. Aralarında doğaları gereği keskin bir rekabette yoktur. Masaldaki tavşan ve kaplumbağa karakteri gerçekte insanların dünyasına temas etmektedir. Şu soru aklıma takıldı... Kaplumbağa yarış esnasında hiç yorulup köşeye çekilmedi mi ? Ya da bir tavşan günün hangi saatlerinde uykuya dalar. Dolayısıyla masaldaki hikayenin sonunda kaplumbağa yarışı kazanmış olsa bile daha sonra yapılacak yarışları tavşan kazanacaktır. Evet. ...

ŞÜPHEYLE DÜŞÜNMEDİĞİN

Gerçekliğinden emin olduğun şüpheye düşmediğin nedir? " Şüphe, gerçeğin kimi zaman dışı, kimi zamanda iç kabuğu gibidir. Çünkü şüphe, gerçek hakkında düşünmemizi sağlar. İnsan da zaman kavramı gelişmiş olmasaydı gerçek hakkında düşünemez ve şüpheye düşmezdi. Gerçekliğin ne olduğunu her kanalda araştıran insan; gerçek özünde şudur dedi. Ve duraksadı. Sanki bir şeyler yolunda gitmiyordu. Dikkatlice incelediğinde gerçek diye kabul gördüğü şeyin basit yapılardan karmaşık yapılara doğru yükseldiğini anladı. Ama görünüşte ki basitliğini nasıl korumuştu? Tekrar şüpheler içine adım atan insan, şeylerin özündeki gerçek neydi? Sorusuyla karşılaştı. Emin olduğum tek gerçek. Soruların üzerinde hareket eden evren karşısında bakıp kaldığımız gerçeği ile gerçeğin bilinç düzeyindeki tasarımdır. Yani farklı gerçeklikler farklı yaşam biçimlerinde farklı bilinç düzeyleri doğurur. Bu durum gerçeklik algımızın  da farklı olmasına neden oluyordu. Can Ezgin  Telif Hakkı Saklıdır    

IŞIKSIZ ÇAPAK RUHUNDAKİ TUSAK

Yüreği kirlenmemiş ak pak. Tıpkı küçücük yumurtasından yeni çıkmış serçe gibi. Tıpkı ana kucağındaki şempanzenin yüreği gibi. Aynı, gün gibi temiz. Pırıl pırıl beyinler kurgulardan uzak... Diğer canlılar gibi. Sadece ekmeğinin peşinde, ama toplayıcı, ama avcı. Gelecek kaygısından uzakta yüreğinin götürdüğü diyarlara yelken açmış balıkçı gibi. Gözü kapalı değil. Hele tamamen yumuk değil. Yaratılan her şeyin farkında olan insan gibi. İşinin bu olduğu bilincinde. Düşe kalka güneşin ışığında yolunu gören, ruhundaki o kozmik ışık sayesinde doğayı, evreni müşahede eden ayakta kalmış ve müdahaleden arınmış özgür insan gibi... Hayatı kucaklama mücadelesi.  Can Ezin  Telif Hakkı Saklıdır                                                                                 

SANSÜR SİYANÜR

Altın suyuna bandırılmış anlamsız, fakat değerli gözyaşları. Karanlık sabahın kıskacında uyuşturulmuş bedeninde tılsımlı ince ruhlar. Parçalı bulut gibi akıtıyor cehennem kızgın yüreğinden zakkum zehrini. Bugün siyanür içtim. Göz göre göre. Çünkü, bir adım ötesi felaketti. Cehennem kapıları ardına kadar açılacak. Zebaniler "işte beklediğimiz o gün geldi." diyerek. Sevinç çığlıkları arasında, bizleri insan olma yolunda ilerleme gösteremediğimiz için kolumuzdan tuttukları gibi, içeriye, cehennemin kör çukuruna çekeceklerdi. Siperlere çekilmeliyim. Ruhunu satmaktansa ölüm siperine çekilip, ölüm meleğini beklemeyi bilmeli insan. Her işine geleni bilecek, gelmeyeni bilmeyecek değil ya... Sansürlenen insan nasıl insan olacak? Nasıl kendini bilecek. Ölmeden ölümü yaşamasını bilmeli. köşesine çekildiği gibi. Ama bu denli zalimce değil... Öldükçe insan çoğalıyormuş ya. İnsandan insanlar doğar. Haksızlıklara karşı sesini duyurabilmek için... Sükunet içinde öldükçe çoğalır insanlar. C...