Ahmet'in dediği dediğini tutmuş, iplik gibi su akan
çeşmeden şimdi olanca hızıyla güldür güldür su akıyordu. İşte dedi biri.
"Ben size derdim de lafıma kulak vermezdiniz. Var bu çocukta bir şeyler. Şimdi
buda mı şans be kardeşim?" diye bastı kahkahayı. Deli Ahmet sessiz sedasız
yatağına doğru akan su gibi aradan yavaşça sıvışmıştı. Köylüler bu olan bitenin
tesiri içinde doldurdukları sularıyla, kafalarının içi arapsaçı gibi karma
karışık vaziyette evlerine dağılmışlardı.
O gün bu gündür. Zaman zaman düşünürüm. Buna benzer
olaylardaki sır perdesi nedir? Bir fikri olan açıklasın; nedir bu olayların
sırrı? İnsan, bu tür olaylara şahit olunca, kendisine buna benzer soruları
sormadan geçemiyor! Neyse o yaz köyümüzde iklim kurak geçiyordu. Bu nedenle bir
gün cuma namazından sonra köylüler hoca efendiyi ikna etmiş, namazlarını kılan
köylüler yağmur duasına çıkmak için köyün meydanına doğru yürümüşlerdi. Manzara
şöyleydi. Hava dünden daha da sıcaktı. Hoca efendi cemaatin önünde. Cemaat huşu
içinde ağır adımlarla köyün meydanına geldiğinde, başlar hafifçe yukarı kalkık,
her an hocanın edeceği yağmur duasına karşılık, hazır ol vaziyetini almış
gibiydi. Köylüler edecekleri duanın kabulünden çok, hoca efendiden medet umuyordu
sanki.
Hoca önde cemaat arkada yağmur duasına çıkan
köylüler. Gün boyu, tepelerinden bakan güneş kızıl bir gülleye dönene kadar o
yer senin, bu yer benim gezmişlerdi. Yazın şu kavurucu sıcağında yağmuru
yağdıra bilene aşk olsun. Hava iyice kararmıştı. Cemaatin bir kısmı köy
kahvesine geçmiş orada kendi aralarında dedikoduya başlamışlardı. Kimisi, bu
hoca iyidir. Yemin ederim ben hiç yalanını yakalamadım. Gözü tok kendi halinde
Allah insanı. Kesin, yağmur yarına kalmaz bu geceden yağar. Keşke yağsa da
topraklarımız yağmura kansa. Ne bu halimiz kuruduk yemin ederim; gibi
konuşmaları kendi aralarında yapıyordu. Aksini düşünende vardı tabi… Bu gurup
küçük bir azınlıktı. Sesleri henüz cılızdı.
Bizim köyün hocası Dursun hoca, iyiliğine iyiydi rahmetli
baba öyle derdi. “Dursun hoca dediğin zaman durup bir düşünmen lazım. Öyle
bilindik hocalardan olsaydı içim gam yemez; derdi babam.” Bizim Dursun hoca çok
paracıymış. İnsanın halinden vaktinden anlamazmış. Hoca dediğin halden,
vakitten anlamalıymış. Kalbi temiz, gölü zengin olmalıymış. Tıpkı bir ağaç gibi
vakur, yalandan sakınan, kazancına haram bulaştırmayan kanaatkâr bir adam. Hoca
olmalıymış. Köyde bizim hocanın sözüne bakan insan, azımsanmayacak kadar
çok olunca, hocada sağ olsun, dizginleri elinden bırakmamaya niyetli olmamış. Köylüler
arasında vuku bulan olaylara çıkarı varsa, müdahil olurmuş. Dinsizin hakkından
imansız gelir. Dedikleri gibi. Deli Ahmet yine o gün yağmur duasından sonra
yapmış yapacağını! Meydanı kimseye boş bırakmamış.
Can Ezgin
Yorumlar
Yorum Gönder