Bir bilene danışmak gerekiyormuş. Veya hayat konusunda tecrübeli bir kişiye danışılabilirdi. Öğrenmek isteyince istediğimiz bilgiye kavrayabiliriz. İşimize yarayacağını düşündüğümüz bir şeyin somut ve soyut yapısını irdelemeden önce elde ettiğimiz verilerin doğruluk payını gözden geçirmeliyiz. Bu temel ilkelere dayalı yöntemlere ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü, bilgi kirliliği bir konuyu öğrenmeyi hedeflediğinizde önünüze küçükte olsa büyük sorunlar çıkarabiliyor. O nedenle doğru ve güvenilir veriyi bilgi kirliliği içinden süsecek düzenli çalışmalara ihtiyaç duyuyoruz. Analitik çalışabilen programlar sayesinde bilgi karışıklığına dur deme imkanımız olduğunda ham veriyi yerinde elde ederiz. Asıl sıkıntı yeni ve kedine özgü fikirlerin işlenmesinde yatıyor. Özellikle bu sürecin içinde bizlere de iş düşmekte. Hem de fazlasıyla öğrenmek süreklilik gerektiren bir eylem. Öğrenci, öğretmen ve okul üçlemesinde olduğu gibi. Yani öğrenme eğilimi kolektif bir çabaya indirgenirse hedeflerimiz daha gerçekçi olacaktır. Bir insan, bir kişiye bilgi paylaşımında yardımcı olduğu gibi, toplumun geneline de yardımcı olabilir. Bilindiği üzere bizler her şeyi öğrenme arzusu içinde kendimizi keşfediyoruz. Bilgi sevgisi ya da bilgelik arzusu anlayışlı olmamızla ilgili bir yaklaşıma bizi taşıyabilir.
Sokrates, "Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim." diyor.
Yine Sokrates'in dediği gibi kimseye hiç bir şey öğretemeyiz ama düşünmeyi sağlayabilecek olursak bizde düşünmeye doğru evirilen pratiğin içinde yer alırız. Ve böylece düşünmeyi sağlarken düşünebilmeyi öğrenme yolunda ilerleyebiliriz.. Bunu tek taraflı değil, karşılıklı yapabileceğimiz için başka açıdan bakıldığında düşünmeyi dolaylı ve etkili biçimde ilerletmiş sayılabiliriz.
Zeka, bazen bizi sekteye uğratabilir. Kavramak için zaman lazım. Zaman oldukça kısa. Bir çok matematik dehası ve düşünürler çok genç yaşta buluş ve fikirlerini ortaya koyuyor ve ilerleme kaydetmiş oluyorlar. Geceleri gökyüzünde parlayan bir yıldız gibiyken ansızın o yıldızlar sönebiliyor. Zamana zaman tanıyanlardanım. Klasik lafım "her şeyin bir zamanı var." En azından gözlem sahibi olmaya çalışan bir kişi olarak bunun önemini vurgulamak istedim. Yani tamamen bir tercih gibi duruyor. Tercihten ötesi var ya da yok. Öyleyse zekanın zeki insanlar tarafından kullanımı üzerine durulabilir. Zaman kısa, zaman uzun... Göreceli bir durumu ifade edebilir. Yapabilecekleriniz, teorileriniz, modellemeleriniz zengin bir hayal gücüyle desteklenir. Gerçekleştirmek istedikleriniz fazlaysa zamanınız daralabilir. Bu durumda kaygınız büyüdükçe o zaman kısalabilir ya da tam tersi yapacaklarınız gözünüzde büyüdükçe zaman uzayabilir. Bu zamana kadar elle tutulur şekilde yapılmış ve yapılacak olanlar üzerine düşündüğümüzde aslında işleyen bir sürecin devamlılığı içinde yer aldığımızı fark ediyoruz. Olasılıklar kapısını zorlayan insanların zamana zaman tanıdıklarını düşünüyorum.
Her şey hiçliğin içindeyse? Değerlerinizi boşa çıkarmadığınız sürece ya da değerler boşa çıkmadığı sürece perdenin arkasındaki sahne doludur. Fakat ne zaman perde açılır, işte o zaman hayatın kendisiyle yüzleşme şansını yakalamış sayılabiliriz. Bu gerçekten bir şanstır. Çünkü, önceden nasıl biteceğini bildiğiniz oyunu tekrar yazabilirsiniz. Burada yazabilir misiniz kısmına girmiyorum. Çünkü, o şans sizi bulmuşsa düşünebiliyorsunuz anlamını açık ara taşıyanlardansınız.
Yorumlar
Yorum Gönder