Hayal gücü ve özgürlük, insanın kendini ve dünyayı dönüştürme gücünün en temel kaynaklarıdır. Hayal etmek, yalnızca bireyin iç dünyasında şekillenen bir eylem değildir; aynı zamanda toplumsal kalıpları sorgulamanın ve aşmanın da bir yoludur. İnsan, hayal kurarak ve umut ederek kendine bir özgürlük alanı açar. Ancak içinde yaşadığımız toplum, tüketim kültürüyle dayatılan normlarla bu özgürlüğü sınırlandırma eğilimindedir.
Sosyal psikoloji perspektifinden bakıldığında, bireyin hayal gücü ve özgürlük algısı büyük ölçüde sosyal çevrenin etkisiyle şekillenir. Toplum, bireyleri belirli kalıplara sokarak onların hayal kurma yeteneğini köreltmeye çalışır. Oysa hayal gücü, bireyin kendini aşmasını ve içinde bulunduğu sosyal sınırları sorgulamasını sağlar. Ne var ki, hayalleri sürekli engellenen birey, zamanla hayal kurmaktan vazgeçebilir. Sosyal psikolojide “öğrenilmiş çaresizlik” olarak tanımlanan bu durum, insanın tekrar eden olumsuz deneyimler karşısında mücadeleyi bırakmasına yol açar. Sürekli başarısızlık ve reddedilmeyle karşılaşan birey, sonunda hayal kurmanın anlamsız olduğuna inanabilir.
Önümüze sunulan hayaller, sınırsız olması gerekirken bir pazar tezgâhındaki ürünler kadar sınırlıdır. Üstelik bu hayalleri edinmek, yalnızca maddi bir bedel ödemekle mümkün olmaz; çoğu zaman insan, kendinden de bir şeyler vermek zorunda kalır. Dahası, bu pazarda insanı iyiye ve güzele yönlendiren hayaller kadar, bireyi edilgen kılan ve kötülüğü besleyen hayaller de vardır. Ancak tüm bunlara rağmen, insan önce hayalleriyle öğrenir ve öğrendiklerini yaşayarak gerçeğe dönüştürür.
Gerçek özgürlük, yalnızca fiziksel engelleri aşmakla değil, zihinsel sınırları yıkmakla da kazanılır. İnsan zihni, gereksiz bilgiler ve tüketim alışkanlıklarıyla ne kadar doldurulursa, düşünme ve yaratma alanı da o kadar daralır. Boşluk, özgürlüğün en önemli bileşenlerinden biridir. Bilinçsizce dayatılan medya bombardımanı, hızla tüketilen bilgiler ve toplumun normları, bireyin zihnindeki boşlukları doldurarak onu daha az sorgulayan, daha az hayal eden bir varlık hâline getirir. Oysa gerçek özgürlük, zihinsel boşluk alanını koruyabilmekten ve orada kendine ait düşünceler üretebilmekten geçer.
Belki de hayallerimiz farkında olmadan köreltiliyor, belki de biz kendimiz bu yeteneği engelliyoruz. Ancak hayal kurarak ve umut ederek bu gücü yeniden keşfedebiliriz. İyi ve güzel olan ne varsa hayal etmek, onu yaratmak için atılacak ilk adımdır. Hayal gücü, insanın en büyük kuvvetlerinden biridir ve onu kaybetmemek, kendini kaybetmemekle eşdeğerdir.
Birey, hayal gücünü kaybettiğinde, başkalarının ona sunduğu dünyaya mahkûm olur. Oysa özgürlük, her şeyden önce bir farkındalık meselesidir. Hayal gücünü kaybetmek, özgürlüğü kaybetmekle eşdeğerdir. Çünkü hayal eden insan, kendi gerçekliğini dönüştürme gücüne sahiptir. Hayaller, insanın yalnızca kendini aşmasını değil, aynı zamanda içinde bulunduğu sınırları sorgulamasını ve yeniden şekillendirmesini sağlar.
Özgürlüğün kapıları, hayallerle açılır. Ve bu süreçlerin farkında olmak, hayallerin ve umutların yalnızca bireyin kendisine ait olmasını sağlar.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder