Ana içeriğe atla

O SADECE KENDİNE YETENDİR

Günümüzde sıkça duyduğumuz “yeni dünya düzeni” kavramı, geleceği pazarlayan birçok tasarım ve senaryoyu beraberinde getiriyor. Peki gerçekten ne konuşuluyor? Gerçekten yeni bir düzen mi kuruluyor, yoksa eski güç oyunlarının farklı versiyonları mı?

Benim sözlerimde yeni bir dünya tasarlamak var mı? Ya da genel olarak insanlığın ruhu, toplumsal bilinç ve yaşam biçiminde böyle bir düzen anlayışı var mı? Alternatif bir bakış açısı görebiliyor muyuz? Çünkü herkes bu güç kokan kavramlara takılıp kalmış, peşlerinden sürüklenirken ben geleceğe dair farklı bir yaklaşım arıyorum. Kimileri bu yaklaşımı restore etmeye, makyaj yapmaya çalışıyor; çoğu ise şarlatanlıkla karışık bir yalakalık sergiliyor.

Gelecek çağı gerçekten kavrıyorsan bunu nasıl anlarsın? Geleceği sen mi yaratacaksın, yoksa geleceğe net bir biçimde bakmayı mı başarıyorsun? Bu ikisi farklı şeyler.

İnsan doğası gereği kibirlidir. Kendini başkalarından üstün ve büyük görme eğilimine sahiptir. Kibirle karıştırılan pek çok duygu ve kelime vardır. Gurur, özgüven, onur, iddia, caka satmak gibi… Bunların hepsi farklıdır ama bazen kibirle karıştırılır.

Bir ağaca bakalım. O kudretli, heybetli, dimdik duruyor; sanki kibirli, kendini beğenmiş bir insan gibi. Ama ağaç kibirli değildir. O sadece kendine yetendir. İşte mesele burada; kendine yeten insan, fazlasını aramayan insan, kibirli gibi görünebilir ama aslında o sadece kendine yeter. Bu duruş pek çok kişiyi yanıltabilir.

Uzaklardan gelen bir ses var. Binlerce yıl öncesinden gelen cılız bir yankıydı çünkü kulaklar henüz hazır değildi. Bu ses bir müzikti, evrenin o eşsiz senfonisinin solisti yaratılmıştı. Ama evren artık sesini duyurmak istemiyor; kendi eserini duymak istiyor. Bu ince farkı göremeyenler kendilerini bir şey sanıp öne atarken, kalabalıklar uğulduyordu. Dostum, duymak isteyen içten duyar.

Peki evrenin karşısında biz neyiz? Bir ağaç kadar değerli değiliz. Ama yaptıklarımız yüzünden… Bizim aynamız olan evrene ihanet ettik. Anlayışsızlığı ve düşüncesizliği ele aldık, sonra onu tanımadık. Bitirdik, kirlettik; şimdi ağlıyoruz. Güzel olanı dışladık, korkularımızı çoğalttık. Kendimize soramıyoruz: Biz neyiz, ne olabiliriz?

Bilimle oynuyoruz, kaybettiğimiz zamanı kazanmak adına. Tohumları hızla fideye, fideleri yetişkin ağaca dönüştürmek istiyoruz. En zorlu iklim şartlarına dayanıklı, uzun ömürlü… Böylece bozduğumuz ekosistemleri kurtarmaya çalışacağız. Ne güzel bir dünya, değil mi? Ancak bu, hataları telafi etmek değil; aslında sonumuzu hızlandırmak olur. Kibir denizi okyanus olur.

Doğanın ritmi bozulunca her şey başa sarmaya başlar. Uzaklardan gelen bu gerçek hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Biz kendi psikolojimizde boğulmadan önce durup düşünmeliyiz. Düşünmeye zaman tanımalıyız. Aksi halde geri dönüşü olmayan yoldayız.

Can Ezgin 

Telif  Hakkı Saklıdır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEMOKRASİ İÇİN KİLİT UNSURLAR

Basın, kamusal alanda doğru bilgiye erişimi sağlayarak demokratik süreçlerin sağlıklı işleyişi için kritik öneme sahip toplumsal bileşendir. Özellikle toplumsal ya da politik krizlerde basın, kamuoyunu bilgilendirerek halkın doğru kararlar almasına yardımcı olur. Basının özgürlüğü, demokratik değerlerin korunması ve halkın bilinçli bir şekilde kararlar alabilmesi için temel bir hak olarak kabul edilir. Ancak, basın mensuplarının hatalı haber yapması durumunda dahi onları suçlamak ve hedef göstermek, demokrasiyi tehdit eder. Basına yönelik suçlamalar, yalnızca basının özgürlüğünü sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda halkın özgürce bilgi edinme hakkını da engeller. Bu nedenle, basın mensuplarına yönelik baskılar, hem toplumu bilgilendirme işlevini zedeler hem de demokratik süreçleri tehlikeye atar. Bağımsız ve demokratik toplumlarda, gerçek suçlular adalet önüne çıkarılmalıdır. Toplumları yönetenler ve güç sahipleri, hukukun üstünlüğüne saygı gösterdiklerinde ve suçlular adil bir biçimde y...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ'NDE DENGE KÖŞE

Masanın ortasında üç büyük harita yer alır: Ukrayna, Ortadoğu ve Güney Asya.  Ortadoğu’daki çatışmalar ve Güney Asya’da patlak veren Hindistan ile Pakistan arasındaki savaş, küresel krizlerin oluşturduğu Bermuda Şeytan Üçgeni'nin son köşesini tamamlar. Bu jeopolitik üçgen, çatışma ve belirsizliklerin merkezi olarak adlandırılmıştır. Diğer gölgede, Güney Asya haritası odanın karanlık ve belirsiz bir noktasında durur; Ortadoğu'nun haritası ise biraz daha belirgindir. Bir perde, arka planda denizlerin gümbürtüsünü ve uğuldayan rüzgârı temsil eder. Kapıdan içeriye, zaman zaman bir kâhin ya da bir anlatıcı gibi bir figür girer. Anlatıcı (derin bir sesle): Bermuda Şeytan Üçgeni’ne adım atıyoruz… Fırtınalar arasında kaybolan gemiler gibi... Bir yanda Ortadoğu'nun kudretli, yakıcı sıcaklığı, diğer yanda Ukrayna'nın fırtınalı kışı… İki köşe, her biri farklı bir dünya, farklı bir zaman dilimi... Ama hepsi bir şekilde birbirine bağlı. Denge, her iki köşede de bir sırrı barı...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ: DÜNÜ VE BUGÜNÜ

Dünya bazen karmaşık bir labirent gibi hissettirir. Ülkeler ve insanlar, çıkar çatışmalarının ve tarihsel yaraların ortasında savrulurken, sanki görünmez bir güç bu karmaşayı daha da derinleştirir. Bugün dünya, yeni bir Bermuda Şeytan Üçgeni'nin kıskacında. Bu üçgenin köşeleri; Avrupa'da Ukrayna Savaşı, Ortadoğu'da bitmek bilmeyen çatışmalar ve Asya'da Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimle şekilleniyor. Bir yanda toprağın, diğer yanda inancın, öte yanda ise kimliğin savaşı... Hepsi bu üçgenin içine çekiliyor.  Tarihsel Arka Plan: İmparatorlukların Çöküşü ve Modern Bermuda Bu çatışmaların köklerini, imparatorlukların çöküşünde buluyoruz. Avrupa’da çatışma kökenleri, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorluklarının yıkılışıyla şekillendi. SSCB'nin dağılması, Ukrayna krizine zemin hazırlayan sınır ve kimlik sorunlarını derinleştirdi. Ortadoğu ise kolonyal mirasın yükü altında kaldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Batılı güçlerin müdahaleleri, etnik v...