Seninle uçalım Albatros. Gökyüzüne beni taşıyan kuşlar vardı; birinin adı Kuzgun olmalı. Onlar gittikten sonra parçalarımı toparlamak zor oldu. Uçamayanlar bilemez. O kuşlar artık yok, sadece ben kaldım. Bu yalnızlık içimde hem bir korku hem de yeniden başlama arzusu doğurdu. Korku kaçınılmazdır ama asıl soru, yeniden başlamak nedir? İşte bu sorulara verilecek cevap uçurumun kıyısıdır Albatros. Kanatların yoksa uçurumun kıyısından aşağıya bakma. Bu benim sözüm değil, bilge bir filozofa ait.
Uçurumun kıyısından bakma; hele ki kanatların yoksa. Ruhum o uçurumda durdu; felsefe benim için uçurum oldu, düşüncelerim ise kanatlarım. Bu deneyim zihnimi ve kalbimi açtı; geride bıraktığım her şeyden özgürleşerek, ruhumda kanatlar canlandı. Gökyüzünde süzülen bir kuş, kartalın çığlığı oldum. Rüzgar, deniz kokusunu taşıdı ruhuma; balık oldum, sürüsünden kopmuş. Karanlığın içinde düşüyorum sanıyordum. Hayır, zamanın içine girdiğimi anladım. Sonra zaman yoktu. Birden son durağa geldim... düşüncelerim ise kanatlarım.
O anda anladım ki bilinç, evrenin büyüklüğü karşısında sönük bir ışıkmış. Evreni duyumsamak bilinç değilmiş; bizim bilgilerimizin çoğu yanılgıymış. Neydi beni kendimden koparan? Kanatlarımın altında canlanan hayallerim. Hayallerimizi tüketmemeliyiz; çünkü onlar insanlığa sunulacak en değerli armağanlardır.
İşte burada insanın varoluşu sorgulanır. İnsan, gerçekten bilinçli mi? Çoğunluk aslında bilinçsiz; iyi ya da kötü hareket ediyor, öğreniyor. Zaman ise insan icadı bir kavram. Şimdi yeni bir zaman tasavvuruna ihtiyaç var ama bu kabul edilmiyor. Oysa modern zaman anlayışı değişiyor ve farklı işlemeye başladı. Bu karmaşada simülasyonlar ve seçimler var. Kontrol edenler, anlayışa dayalı eylemler sergiliyor. Ama bilinç nerede? Davranışlarımız tutarlı görünebilir, ama gerçekten öyle miyiz? Toplumsal maskeler arkasına saklanıyoruz.
Sınırların ötesini simüle edemiyoruz ama evrenin doğasıyla bu yapıyı örtüştürmek mümkün. Kendime olduğumdan farklı anlamlar yüklenmesini istemiyorum; bir gün diyaloğu kesebilirim. Ben kimsenin kurtarıcısı değilim; bu oluş içindeyim. Sen, dostum Albatros, bu oluşa dahil oldun. Ama ben kapasitemi aşmaya başladım; farkında olmadan çevreme varoluşsal zarar verebilirim. Yazarlığım artık ülkü değil, sanat beni terk ediyor. Dünya ilişkilerinden zevk alıyorum, ama yine de şüphelerim var. Çünkü evren kendini sürekli açıyor; tanımak değil, olmak önemli.
Kendimi anlattım çünkü başka anlatacak söz kalmadı. Benden bir şey olmaz demiyorum; sadece dünyamı, en azından şimdilik, kendime kapatabilirim. Karanlık büyüyor ve ne sen, ne ben ne de kutsal kitaplar bir şey yapabilir. Bilincin, bize kodlanan anlayışlardan ibaret olduğunu fark ettik. İnsanlık ise sınırsız arzularıyla içindeki boşluktan kaçıyor. Bu boşluk oluş sürecinin parçası olamazsa büyük yok oluş kapıda. Gri alanı görenler, siyah ve beyazın ötesinde gerçekliğin sorularıyla sonsuzluğa kanat açmışken umut yok demeyelim.
Ve şimdi, huzur içinde ölmek istiyorum. Ama kimse bana inanmaz. İnsanlar beni anlamayacaklar; bu gerçek beni yoruyor. Suskunluk, şimdi içimi paklıyor. Zamana değil, zamansızlığa uyum sağlıyorum. Son olarak, seni kalbimde taşıyacağım Albatros; sessizliğin ve sözlerin birleştiği o yerde…
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder