Ana içeriğe atla

GERÇEĞİN TAŞIYICI KOLONLARI: DOĞRULUK

Doğruluk ne kadar önemli bir erdem… Bazen doğruluk bir yük gibidir; çünkü her zaman kolay taşınmaz. Gerçek bize bir durumun kendisini, yani olanı verir. Oysa doğruluk, gerçeği görmekle kalmaz; ona göre bir tutum almayı da gerektirir. Gerçek, bir şeyin yapısını ve koşullarını ortaya koyar; doğruluk ise o gerçeği ayakta tutan taşıyıcı kolondur. Gerçek, doğruluk olmadan yönünü kaybeder; tıpkı iç pusulasını yitirmiş bir insan gibi.

Diyelim ki bir bilim insanı, dünyanın başına gelebilecek bir şeyi keşfetti. Bu, var olan bir sorunun daha büyük bir soruna dönüşmesiyle ilgilidir. O bilim insanı, bu bulgusunu ve çözüm yollarını kamuoyuyla paylaşmama kararı sebebiyle doğruluktan ödün verdi ve bilgiyi makale şeklinde yayımlamadı.

Paylaşmış olsaydı, dünyanın başındaki sorunlar kronikleşmeyecekti. Dolayısıyla gerçeği, bu bilim insanı bir çuvala sığdırdı. Bir gün, sorunlar büyüdükçe, sakladığı bu gerçeğin o çuvala artık sığmayacağını görecek. Yani kötüleşecek olan dünya, doğrudan sakınan bilim insanının kararı sebebiyle gerçeğin doğasının iyileşmeye değil, kötüleşmeye doğru gitmesine neden olacak.

Elbette bunun tersi de mümkündür. Bazen gerçeği söylemek, koşullar gereği uygun olmayabilir. İnsan karmaşık bir varlıktır; her şey mümkündür. Fakat insanoğlu çoğu zaman banel ve yüzeyseldir; ilkel davranışlar sergiler.

Peki doğruluk nedir? Doğruluk, gerçeğin taşıyıcı kolonuysa, onu ayakta tutan öz madde nedir? Doğruluk bir madde midir, yoksa dengeli bir tutum biçimi mi?

Bu soruyu Galileo’ya soralım. Galileo’nun eyleminde ve sözünde bu sır zaten görünür olmuştur. Bir de Giordano Bruno’ya bakalım. Galileo, Bruno’nun yaşadıklarını biliyordu; onun akıbetinden ders aldı. “Ben olsam ne yapardım?” diye düşünmüş olacak ki, böylece gerçek ile doğruluk arasında bir denge kurdu. Sonra kitabını çıkarmayı başardı.

Bruno doğru davrandı, Galileo’ya ışık oldu. Galileo ise o ışığı farklı bir yöntemle görünür kıldı. Bruno, evrenin temel yasalarına ve kendi entelektüel tutarlılığına bağlı kalarak yaşam hakkını feda etti; gerekli olan hayatta kalmasıydı, ama gerçeği inkâr etmeyen, etik ve entelektüel doğruluğu temsil eden unsuru yerine getirdi. Bu eylem, zaman ve mekânın dokusunda bir kesit yarattı; Galileo ise bu kesiti kendi yöntemleriyle tamamlayarak gerçeği yeni bir biçimde görünür kıldı ve doğruluk ile pratik sonuç arasındaki dengeyi kavradı. 

Doğruluk, gerçeğin taşıyıcı kolonlarıdır. Anlattığım küçük hikaye bir örnekti. Dünyanın başına gelebilecekler hakkındaki bulgusunu ve çözüm yollarını paylaşmayan bilim insanının yaptığı gibi, toplumu ve gerçeği aydınlatabilecek doğru söylenmez; saklanırsa gerçek erozyona uğrar. Olması gerekenler engellenir ve olmaması gerekenler için zemin oluşur.  

İşte bu noktada erdemler de biçim değiştirir:

  • Bilgelik, şekilciliğe dönüşür.

  • Adalet, temsili bir gösteriye indirgenir; güçlülere hizmet eder.

  • Cesaret, intikam duygusundan beslenir.

  • Merhamet, ışığın değil, karanlığın gölgesi gibi davranır.

  • Denge, matematiksel formüllerle çıkar gruplarına hizmet eder.

  • Sadakat, gerçeğe olan sadakat yerine yalana sığınan bir bağlılığa dönüşür.

Bugün, deprem gibi krizlerle gündemde olan dünyamızda, gerçeği ve doğruluğu ayakta tutmak, tıpkı sağlam kolonlarla inşa edilmiş bir ev gibi hayati önemdedir. Eğer kolonlar zayıfsa, gerçekler ne kadar gözle görünür olursa olsun, yapılar kolayca yıkılabilir. Bu nedenle doğruluk, hem bireysel hem de toplumsal dayanıklılığın temelidir.

Doğruya ve gerçeğe bağlı kalmak, sadece erdem değil; yaşamı ayakta tutan en temel unsurdur.

Can Ezgin

Telif  Hakkı Saklıdır  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEMOKRASİ İÇİN KİLİT UNSURLAR

Basın, kamusal alanda doğru bilgiye erişimi sağlayarak demokratik süreçlerin sağlıklı işleyişi için kritik öneme sahip toplumsal bileşendir. Özellikle toplumsal ya da politik krizlerde basın, kamuoyunu bilgilendirerek halkın doğru kararlar almasına yardımcı olur. Basının özgürlüğü, demokratik değerlerin korunması ve halkın bilinçli bir şekilde kararlar alabilmesi için temel bir hak olarak kabul edilir. Ancak, basın mensuplarının hatalı haber yapması durumunda dahi onları suçlamak ve hedef göstermek, demokrasiyi tehdit eder. Basına yönelik suçlamalar, yalnızca basının özgürlüğünü sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda halkın özgürce bilgi edinme hakkını da engeller. Bu nedenle, basın mensuplarına yönelik baskılar, hem toplumu bilgilendirme işlevini zedeler hem de demokratik süreçleri tehlikeye atar. Bağımsız ve demokratik toplumlarda, gerçek suçlular adalet önüne çıkarılmalıdır. Toplumları yönetenler ve güç sahipleri, hukukun üstünlüğüne saygı gösterdiklerinde ve suçlular adil bir biçimde y...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ'NDE DENGE KÖŞE

Masanın ortasında üç büyük harita yer alır: Ukrayna, Ortadoğu ve Güney Asya.  Ortadoğu’daki çatışmalar ve Güney Asya’da patlak veren Hindistan ile Pakistan arasındaki savaş, küresel krizlerin oluşturduğu Bermuda Şeytan Üçgeni'nin son köşesini tamamlar. Bu jeopolitik üçgen, çatışma ve belirsizliklerin merkezi olarak adlandırılmıştır. Diğer gölgede, Güney Asya haritası odanın karanlık ve belirsiz bir noktasında durur; Ortadoğu'nun haritası ise biraz daha belirgindir. Bir perde, arka planda denizlerin gümbürtüsünü ve uğuldayan rüzgârı temsil eder. Kapıdan içeriye, zaman zaman bir kâhin ya da bir anlatıcı gibi bir figür girer. Anlatıcı (derin bir sesle): Bermuda Şeytan Üçgeni’ne adım atıyoruz… Fırtınalar arasında kaybolan gemiler gibi... Bir yanda Ortadoğu'nun kudretli, yakıcı sıcaklığı, diğer yanda Ukrayna'nın fırtınalı kışı… İki köşe, her biri farklı bir dünya, farklı bir zaman dilimi... Ama hepsi bir şekilde birbirine bağlı. Denge, her iki köşede de bir sırrı barı...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ: DÜNÜ VE BUGÜNÜ

Dünya bazen karmaşık bir labirent gibi hissettirir. Ülkeler ve insanlar, çıkar çatışmalarının ve tarihsel yaraların ortasında savrulurken, sanki görünmez bir güç bu karmaşayı daha da derinleştirir. Bugün dünya, yeni bir Bermuda Şeytan Üçgeni'nin kıskacında. Bu üçgenin köşeleri; Avrupa'da Ukrayna Savaşı, Ortadoğu'da bitmek bilmeyen çatışmalar ve Asya'da Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimle şekilleniyor. Bir yanda toprağın, diğer yanda inancın, öte yanda ise kimliğin savaşı... Hepsi bu üçgenin içine çekiliyor.  Tarihsel Arka Plan: İmparatorlukların Çöküşü ve Modern Bermuda Bu çatışmaların köklerini, imparatorlukların çöküşünde buluyoruz. Avrupa’da çatışma kökenleri, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorluklarının yıkılışıyla şekillendi. SSCB'nin dağılması, Ukrayna krizine zemin hazırlayan sınır ve kimlik sorunlarını derinleştirdi. Ortadoğu ise kolonyal mirasın yükü altında kaldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Batılı güçlerin müdahaleleri, etnik v...