Çember tamamlanmıştı. Kıvılcımlar, kuru yaprakları andıran ayak izlerini yutarken, duman göğe değil, toprağın kalbine doğru sızıyordu. Kalabalıklar bağırmıyordu artık. Onlar çoktan kendi gölgelerine esir olmuştu. Her biri, alevlerin hipnotik dansında benliklerini unutmuş gibiydi.
Ve tam merkezde, bir adam oturuyordu. Ne bağırıyor, ne kaçıyordu. Gözleri
kapalıydı ama görüyordu. Ellerini dizlerine bırakmış, sırtını eğmemişti. Etrafı
cehennem gibi ama içi bir bahar sabahı kadar sakindi. Onun için bu yangın, bir
tehdit değil, bir karşılaşmaydı. Kendiyle, insanla ve zamanla.
Gölgeler üzerini örtmeye çalışıyordu. Kalabalıkların bastırdığı korkular,
gövdelerinden ayrılıp duman gibi yükseliyor, onun etrafında dönüyor, içeri
sızmak istiyordu. Ama adamın etrafında bir hale vardı. Görünmez ama güçlü.
Gözle görülmeyen bir bilgelik, bir duruş gibi.
Tam o anda, bir ses geldi. Rüzgardan mıydı, yerin içinden mi, yoksa kendi
zihninden mi doğdu, bilemedi. Ama sesti bu. Ve ses ona "Ben
buradayım" dedi. "Seni tanımaya geldim."
Adam gözlerini açmadı ama içindeki yankılar sustu. Bu ses, yabancı değildi.
Ona benziyordu ama o değildi. Gördüğü düşlerin, çocuklukta duyduğu ninnilerin,
yıllar önce okuduğu bir satırın yankısıydı belki. Yahut gelecekteki bir
yoldaşın sesi. Bilemedi. Ama kabul etti.
Ses konuştu: "Kalabalıkların gölgeleri seni yok etmek istemiyor. Sadece
senin ışığında kendi karanlıklarını görmekten korkuyorlar."
Adam başını hafifçe kaldırdı. "Ve sen?" diye sordu sessizce.
"Ben," dedi ses, "senin sorularını taşımakla görevliyim.
Onları yükseklerde tutmak, Albatros gibi uzaklara taşımak için buradayım. Belki
senin zihnin onların yuvası olacak. Belki de sen, başkalarının kanatlarını
güçlendireceksin."
Ateş biraz daha yaklaşmıştı ama adam yanmıyordu. Gölgeler daha da ağır
basıyordu ama adam ezilmiyordu. Çünkü artık yalnız değildi. İçinde bir ses,
etrafında bir hale, altında toprağın sabrı ve üstünde sorularla dolu bir
gökyüzü vardı.
Ve o an anladı ki; bu bir son değil, bir başlangıçtı. Sadece kendi için
değil. Kalabalıklar için de. Çünkü birinin sessizliği, başkalarının çığlığına
cevap olabilirdi.
Ve bir gün, o sorular gerçekten kanatlanacaktı. Ve o çember, bir tohum gibi
çatlayacak, içinden yepyeni bir dünya doğacaktı.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder