Zamanın dalgaları sadece günün 24 saatiyle ve kaybolan 10 günle başlayıp bitmiyor. Bazen zaman, insanın düş evreninde başka bir insani boyut olduğunu gösteriyor. Bu düş evreni ne kadar da yüzeysel gibi görünüyor, değil mi? Gerçeküstü bir yönden bakıyorum. Örneğin Salvador Dali’nin bakış açısının kıyısından kendi dünyama döndüğümde, eriyen zamanın saatinde tam 12’den vurmuş olduğumu görüyorum. İşte o an gerçeküstü, hayal olmaktan öteye geçiyor demekten kendimi alamıyorum. Her gün düşlerimin esinleriyle duygu yüklü resimler çiziyorum. Anlık zaman karelerine… Bu kareler anlık gibi görünse de hepsi yüzeyde duran farkındalıkların eğilip bükülmesinden ibaret değil. Gerçek, bu küçük karelerin içine sığdığında; bir anlık tutku ya da bir anlık hüzün içerisinde donarak hapsoluyor. İşte bu sıkışmış gerçeklikten, tuvalsiz düş resimlerimin anlık kareleriyle sıyrılıyor; gerçeküstücülüğün boyutlarında dolaşan bir gezgin oluyorum. Ve bir gün bu gezgin bir rüzgâr fark etti. Bu ne biliyor musun? Zam...