Ana içeriğe atla

Kayıtlar

PASİF ENERJİ: PARADOKS MU, DENGE UNSURU MU?

Aslında evren, bir enerji paradoksunu işaret ediyor. Bize ulaşan enerji kadarını bilimsel veriler, analizler, matematiksel kuramlar ve deneylerle bilgi hâline getiriyoruz. Tersinden bakarsak, biz bildiğimiz kadar evrenin enerjisine maruz kalıyor ve onu kullanabiliyoruz. Bu süreç doğal şekilde bize ulaşsa da, bu enerjiyi üretiyor, depoluyor ve kontrol ediyoruz. Görünüşe göre burada bir paradoks yok. Peki, paradoks nerede? Bir fikrimiz var mı? Paradoks, enerji açılımı ve saçılımında ortaya çıkıyor. Buna ne diyelim? Evren, bir enerji saçılımı sürecinde var olmaya başlamış olabilir. Ancak enerji içinde, saçılım yapan enerjiden daha pasif bir enerji arasında bir taşıma söz konusu olabilir. Yani, evren oluşmadan önce, pasif enerji taşıyıcısı var olmuş olabilir mi? Çünkü enerji saçılması teoriyi destekliyor gibi görünüyor. Saçılmadan önce bu pasif enerji bir şekilde toplanıyor ve ardından güçlü bir enerji açığa çıkıyor. Güzel olan ise şu: Açığa çıkan enerji saçılımını, bu pasi...
En son yayınlar

ATEŞ ve SANATIN YARATICI GÜNEŞİ

İnsanlar kendilerine karşı dürüst olmayı başardıklarında, kaybedeceklerini düşünüyorlar. Zihinlerindeki her şey büyüyüp düğümlendikçe, bazen o kadar ağırlaşıyor ki, hayatları rayından çıkarsa ve içlerindeki kabuslar gerçek olursa, endişeyle kendilerini tedirgin hissediyorlar. Birçok insan düşünmüyor, taklit ediyor. Hatta karar verirken bile içgüdüleriyle hareket ediyor. Oysa içgüdüler yerine, duyarlı bir şekilde düşünebilmek, insanın en güçlü mekanizması olmalı. Ama sistemin kışkırtıcı tutumu ve toplumsal dinamikler, insanların bu yanlarını içgüdülerini uyandırmak için kurulmuş. Düşünebilmenin modeli bile yönlendirilmiş bir süreç; gözlerimizle gördüğümüz her şeyin ötesinde bir labirent. Armağan olup olmadığını bilemem. Gerçekten düşünmesini bilen ve gören  insanın ödeyeceği bedel, çoğu zaman kendi kendini imha etme sürecidir. Birçok düşünür ve yazar bunu fark etmiş; kendilerini veya yanlarındaki insanları bilinçli bir şekilde imhaya sürüklemişler. Ben hep düşündüm: Neden bu yolu ...

YARATICI COŞKUNLUK

Hayatta kalabilme becerileri küçümsenecek bir şey değil. Ve zeka konusunda doğaya bakınca ne görüyorum: örgütlü zeka. Biliyorsun, insanların zeki olanları köle ahlakını keşfetmiş. Ben en fazla kendimi anlatmaya çalışabilirim. Sanat, yaratım ve ben; doğaya bakınca dahi sanatçının ruhunu görüyorum. Evet, coşku önemli bir taşkınlık hâli. Yaratıcı enerjinin saçılımı. Doğa, sanatçı ve yaratıcı unsurların alanıysa, insanın öznel bakış açısı bu doğanın yaratıcı eserlerini seyretmek oluyor. Biz yaratıcı enerjinin içinde kalabilseydik, yani bir seyirci ya da tercüman olarak, doğanın gizli bahçeleri gözümüzün önüne serilecekti. Biz ne yaptık? Basit, doğayı taklit ettik ve kutsal ağaçtan yasak elmalı bilgiyi aldık. Şimdiyse her şeyi bildiğimizi sanarak lanetlendik. Dikkat edersen, doğada bir otorite yok. Bu yasak elma hikâyesiyle otoriteyi yarattık. Bu, binlerce, on binlerce yıldır süren doğa ile kurduğumuz temas hâlidir. Biz doğa ile iletişim kurmaya başladığımızda, onun dilinin sanat olduğunu...

GÜVEN, SEVGİ ve ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE

Bir şeyin varlığı insana güven verebilir; fakat bu güven, karşılıklı olmadıkça tek taraflıdır. Karşılıklı güvenin yerini çıkar ilişkileri aldığında, güvenin özü boşalır, bir yanı eksik kalır. Tarih boyunca egemenlerin en belirgin tavırlarından biri tecrit etmek ve dışlamaktır. Mutlak iktidar iddiasındaki her yönetim, kendi sözlerini eğip bükme hakkını kendinde görür. Yalanlarını yaşatabilmek için önce iktidarı mutlaklaştırır; ardından, tecrit ve dışlama üzerinden o yalanları besler. Çünkü yalanların barınabileceği tek zemin, tek sesli ve tek boyutlu bir iktidar alanıdır. Oysa özgürlük, insanın en doğal arayışıdır. Görünmez kelepçelerin zihne ve ruha vurulmasına izin vermemek gerekir. İnsan, en azından kendi zihnine hükmetmeli, ruhunun yolunu kendisi belirlemelidir. Bu yolculukta gerçek sevgi, pusula işlevi görür. Çünkü sevgi, başka dünyalara açılan kapılardan içeriye adım atmaktır. Sevgi, keşfederek öğrenmek ve riyasız yaşamaktır. Ne var ki hayatın içindeki dolambaçlı laflar, ruhumu...

SORULAR ve KEŞİF

Sorularını kendine sormaya başladığında, cevaplar yüreğini kucaklar ve korkuların kanatlanır. İçinde biriken kaygılar ve belirsizlikler artık seni esir edemez. Keşif ışığıyla aydınlanırsın; sorularınla biraz daha özgürleşir, cevaplarınla biraz daha güçlenirsin. İçsel dünyandaki örüntüler arasında yaratıcı bağlar oluşur ve evrenle somut bir etkileşime geçersin. Can Ezgin Telif Hakkı Saklıdır  

ANLAYIŞLARIMIZIN SINIRINDAYIZ.

Benim hiç aklıma gelmeyen bir şey: “Zaman tanrıdır,” dedi. Evet, zaman tanrı ise, tanrı evrenle birlikte mi var oluyor o zaman? Eğer bu düşünceyi bir anlığına hakikat olarak kabul edersek, bütün problemlerin cevabı basitçe orada duruyor. Evrenin oluş anını kabul edecek olursak, belki de zaman evrenin oluşumuyla var olmadı; zaman, evrenin oluşmasından önce vardı. Albatros bana baktı ve sordu: “Peki dostum, o zaman evrenin oluşu zamanın karşıtlığı mı demek?” “Evet,” dedim. “Zaman tanrıydı ama görünür değildi. Bir yerde, zamansızlık yani karşıt yapı bozulma oluşturdu. Sonra büyük patlama gerçekleşti ve tam o anda evren genişlemeye başladı. Zaman-tanrı, bozulanı düzeltmek için sonsuz derecede evrene, varlığın bütün aralıklarına saçıldı. Belki biz kendimizi etkin görmek istediğimiz için etkiniz.” Albatros, “Peki, bu basit bakış açısıyla kuantumu nasıl yorumluyorsun?” dedi. “Bunu anlamak için önce yalnızlığın derinliğini kavramalıyız. Tanrı yalnızsa ve nötrse, yalnızlığı çok derin. Öyl...

DOĞANIN İÇİNDEN MÜKEMMEL SANAT

Bu sanat hikayesini kaleme alan yazıyı anlamak istedim. Ve anladım. Sanatta keskin bir rekabet var; ama insan kendisini bulabiliyorsa, kavramların dışına çıkıyor. Sanatçı, olabildiğince kendini ifade ederken sistemin açmaz yanlarına düşüyor? Onay, beğeni arayış beklentisi oluşuyor. O zaman yazdıklarıyla çelişiyor gibi görünüyor. Dostum, ne demiştim: İnsan kendisi olamıyor ama kendini bulabiliyor. Almanya’dan Amerika’ya taşınan bir sanatçı, kendi yolunu bulmuş olabilir; sosyal ve ekonomik sistemlerin içindeki kaygılar insanı sürekli bir sınıra götürüp getiriyor. İşte o sınır, kendini bulabilme alanı. Sanatçıların ve birçok insanın deneyimlemesi gereken yer burası. Önemli olan, kusurlu katmanların arasında, çerçeveyi bozmadan mükemmel hissi bir yerde gizleyebilmek. İnsan bu duyguyu yaşadığı anda, kendini bulmuş olur. Bazen bunu doğada gözlemliyorum. Doğa ilk bakışta mükemmellik vermez; ama dikkatlice bakınca örüntüyü görmeye başlarsınız ve kendinizi bulursunuz. Çünkü doğanın en mükemmel ...