Ana içeriğe atla

Kayıtlar

BİR KÖK ve AĞAÇ

Önce sanat ve kendimi geliştirmek ana hedefim oldu. O nedenle, iyi eğitimli görüşleri bir arada tutabilmek için esnek ve yaratıcı olmaya çalışıyorum. Önce belirsizlikleri lehime çevirmeliyim. O nedenle aklımda, trendlerin dışında kalmayan ama sanata koşan adımlarımı atmaya çalışıyorum. Ve kendi hikâyemi toplumun önünde değil, toplumun içinde ve onlarla beraber; onların düşlerini görmeye çalışıyorum. Bu düşlerimi, yeri geldikçe zaman zaman paylaşıyorum. Çünkü şu anda birçoğumuz farkında olmasa da, teknolojik anlamda süregelen ekosistemin bir parçası olduk. Hatta enerji ekosisteminin en tepesinde teknolojik gelişimler yer almaya devam edecek. Farkında mısınız, geleceğin mesleklerini bu süreçlere bağlı olarak günbegün şekillendiriyorlar? Düşün ki yarın “belkilerle” yaşayan bir toplumdasın. Bir de “Ne olacak dünyada?” diye uyanıyorum. Kendimi biliyorum. Yaşadığım topluma bakıyorum. Dolayısıyla, umudun olmadığı bir atmosferde gerçek umudunu yaratana ne denir? Beklerim ve beklerken izleri...
En son yayınlar

GUERNİCA TUVALE ÇARPAN NEFESLER

1881’de,bir Ekim sabahı, Málaga’nın birkaç kişinin karıncalar gibi sıralanarak geçebileceği dar sokaklarında yaprakların dahi kımıldamadığı bir sessizlik vardı. O sokaklara doğru açılan bir evin içinde, dünyaya yeni pencereler açabilecek bir hayat gelmişti. Bu doğumun umut ışığı silikleşiyor, yerine ölümün gölgesi çöküyordu. Güçsüz düşmüş görünen bebek öylesine hareketsiz ve sessizdi ki, odada bulunan herkes onun bu dünyaya aramıza katılamadan, o minicik ayaklarıyla adım atamadan gideceğine inanmıştı. Tam o sırada, bir doktor olan amcası cebinden çıkardığı purosunu yaktı. Küllerinden doğan bir kıvılcım gibi, aldığı dumanı bebeğin yüzüne üfledi. Aniden küçük göğüs kabardı, sessiz dudaklardan yükselen çığlık, odadaki ölüm sessizliğini paramparça etti. O çığlık, yalnızca bir bebek ağlaması değildi. Tarih, o an farkında olmadan geleceğin en büyük haykırışlarından birini işitti. Pablo büyüdü. Ellerinde tuttuğu kalem, fırça ve renkler sıradan birer araç olmaktan çıkıp, dünyanın gizli yüzünü...

GEÇİCİ MUTLAK GÜÇÜN GÖLEGESİ ve ŞEFFAF TOPLUM

Öncelikle mevcut sistemin krizlerden beslenmeyi bir kenara bırakması gerekiyor. Büyük güçler bu işten memnun. Hatta bu düzenin farklı dinamikleri olduğunu söylediklerini duyuyorum. Yani kendilerince geçerli sebepleri var. Sosyoekonomik sistemin tepesinde olup da gerçekten adil davranmış kim olabilir? Lider dediğimiz insan da bu toplumsal ekosistemin bir parçasıdır. Dolayısıyla vicdan aslında gerçek liderde görünür olur. Onun yaptıklarında, yazdıklarında ama hepsi o toplumun ve dünya insanlarının ortak sesidir. O nedenle bu gerçeği sadece liderler ve öncüler fark etmemeli, başımızda söz sahibi olan herkes fark etmelidir. Öyle ki bu vizyon nedense bir kişide ya da birkaç kişide görünür olur. Özellikle toplum hazır olduğunda. Biz cehenneme inandık. Cennet derken dahi bir ihanet içindeydik. Karnımız doydu, varlıklı azınlıklar açgözlüydü. Yüz binlerce, milyonlarca insan servetini düşündü. Kasada duran paralarına daha çok para koyabilmek uğruna sağlamda kaldılar. Sonra başkaları onların p...

YAŞAMIN PARMAK İZİ ve AMACI

Yaşamın parmak izini okumak gibi… Ve tabii ki insanın aklına şu geliyor: Yaşamın amacı var mı, varsa genel yaklaşım nedir? Yaşamın amacı yoksa –ki bence bu bakış açısı saçmalık– çünkü mikrobiyoloji yaşamın amacı yok diyorsa burada bütün yaşamsal destek ünitelerinden söz ediyorlar. Mikroskobik canlıların gezegenimizin tamamında olduğunu bildikleri için ve bu canlıların bilinç sahibi olmadıklarını bildikleri için, bilinçsiz canlıların bir amaç doğrultusunda hareket etmediklerini, sadece çevresel olgulara uyumlanmak için tepki verdiklerini öne sürüyorlar. Bu bilgiler ışığında en tutarlı bakış açısına sahip olmak bilim insanlarının işi ise, bilim insanlarına bu bilinçli yaklaşımı ve amacı kim verdi? Her şey tepki mi? Düşünsel ve eylemsel söylevlerimiz enerji kanalları ve yönlendirme araçları gibi faaliyet gösteriyor. Bu ilişkiler ağından somut bir olgu üretildiği an, enerjiyi üretmiş oluyoruz. Burada benim dikkatimi çeken şey, insan dönüştürmeyi tamamlayınca enerjiyi de üretmiş oluyor. ...

LUCA ORTAK ATANIN İZİNDE

Luca’yla birlikte nasıl bir süreç başlamış olmalı ki yaşamın dallanan kollarından, bizler şimdi uzaya yelken açan kaşifler olduk? Toplumsal açıdan bakınca, artık tek hücreli ama karmaşık bir canlı konseptine evriliyoruz. Luca’yı bir daha çağıramıyoruz. Herkesin içindeki Luca’nın mirası olan yaşam tutkusu öldürüldüyse, bu çok üzücü olurdu. Belki de o miras derin bir uykunun dehlizinde, uyandırılmak için bekliyor. Luca uyanırsa, bu başka bir yöne geçmek anlamına gelir. Luca’nın varlığı bir sıçrama gibiydi. Bu konuyu önceden düşündüğümde bir bakıma kavramsal bir sıçramaydı. Luca, ortak atamız olarak basit olan ilk canlıydı ve yaşamın devamını sağlayan sürece dahil oldu Yaşam kendini var ediyor. Sonra kopyalayarak canlılığın devamlılığını her şart altında sürdürmeye çalışıyor. Yaşamsal döngüler bir yerde durağanlaşıyor. Bu durağanlaşan kısımları aşabilmek için, bilinç oluşuyor. Bilinç tek başına bir şey ifade etmiyor. Yaşam, ayrı köklerden veya dallardan gelen uzantılar arasında bağl...

DÜŞÜNEN VİCDAN ve EKOSİSTEM

Geçmişimizi anladığımız zaman ne olur? Öncelikle, geleceğimiz hakkında öngörü sahibi olabilme olanağını keşfetmiş oluruz. Bu ne anlama gelir? Geçmişin ayak izleriyle, geleceğin senaryolarına yakın bağıntılar ve örüntüleri görebiliriz. Geleceğimizi inşa ediyoruz diyenler; burada haklılar. Kendimizi bir şeyi inşa etmek konusunda tam anlamıyla frenleyemiyoruz. Sorunda iki yol görüyorum. İki yoldan biri hayatta kalabilmek için korunaklı bir alan sağlarken, diğeri gelecek kurma adımlarını içeriyor. İkincisi, korunaklı alanda devreye girebilir: hayal, umut ve yaratıcılık. Çünkü bu alanda zaman farklı işliyor diyebilirim. Adalet, güven ve düzen, evrensel normlarla görünür olmalı. Bu nedenle sanatçılara ve bireysel ile toplumsal anlamda vicdanı duyarlı kılacak kavrayışlara ihtiyaç duyuyoruz. Hayatın adil olmadığını söylüyorlar. Peki, hayatın vicdanı var mı? Hayatın bir şekilde vicdanı olması, hayatın devam ediyor olmasıdır. Düşünelim, ama bencilce değil. Kendini bencilliğin kafesine kapatmı...

ÖRÜNTÜLER ve KÖKLERİN SESSİZLİĞİ

Bir ağaç düşünelim; kökleri sağlam görünse de çıkan fırtınaya dayanamıyor ve sonunda yıkılıyor. Yıkılan ağacın kökleri toprağın altından dışarıya çıkar. Kalın ve kılcal kökleri, görünmeyen yanlarıyla yaşamın mistik yönünü temsil ediyor. Genel durum böyle. Ağacın devrildiği noktadan tesadüfen bir çocuk geçerken, dönüp kılcal köklere baktığında bir örüntü fark ediyor. Kılcal kökleri bir şeye benzetiyor ve yetişkinlere anlatıyor, fakat sözlerine kimse itibar etmiyor. Çocuk eve gidiyor ve gördüğü örüntüyü düz bir tahtanın üzerine çiziyor.  Ertesi gün devrilmiş ağacın yanından yaşlı bir çiftçi geçiyor. Ağacın başında olan adamlara, “Bu ağacın köklerinde şu hastalık var; bu ağaç ondan dolayı devrilmiş,” diyor. Adamlar bu tanıdıkları yaşlı amcanın sözlerine kulak verince, yaşlı amca, “Bu hastalık diğer ağaçlarda da başlamış olabilir,” diyor. Onlara bu hastalık için tedavi öneriyor. Ama dayanamayıp soruyorlar: “Sen bunu nasıl anladın ki?” Yaşlı amca cevap veriyor: ‘Benim torunum var. D...