Sessizliğin gün
ortasın da ilkbaharın müjdecisi gibi çocuklar neşeli ve atiktiler, köyümüzün
girişindeki patikadan aşağıya koşarlar, çığlıkları kulaklarımızın içinde
çınlardı. Annem, o güzel yüzlü melek kalpli annem, patikaya bakan pencerenin
mavi kanatlarını yeşil vadiye doğru açınca içeriye gün ışığı dolardı.
Antrenin ortasına dikilmiş emirler yağdıran huysuz nenem “Hadisenize acıktım, açlıktan öldüm, karnım sırtıma yapıştı.” Diye seslenir, annemin
başının etini yerdi. Her zaman ki gibi kahvaltı masası çoktan kurulmuştu. Geçmişin bilinç
akışında kaybolan zaman kavramıyla çelişen mantık düzeyleri, annemin sırtındaki yükten ibaretti. Sevgi adacıkları henüz icat edilmemişti. İlkbaharla bir patikayı süsleyen kır çiçekleri, taze
çimen kokusuyla güneşli bahar havası, ruhumuzdaki yükü bir anlığına azaltırken. Henüz hiç
kimse annem kadar hayatına hakim ve beklentisiz değildi.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder