Önceden bu şeylere hayatın cilvesi der geçerdik. Nede olsa beklenmedik olaylar kapımıza her zaman bir sürprizle geliyordu. Günleri, haftaları, mevsimleri ve yılları su gibi ezberlemiş yolumuzda yürüyor bir döngünün içinde de yer aldığımızı biliyorduk. Saatsiz birden her şeyin son bulacağı dakikaya kitlenmişti. O dakikada saatsiz aklının köşesinde biriktirdiği sözcükleri kelime dağarcığından yıldızlara doğru fırlattı. Gökyüzü birdenbire sözcüklerin ışık hızıyla koşuşturduğu havai fişek gösterisine dönüşmüş bir şölen havasında bambaşka boyutlara açılan kapıları aralamıştı. Döngünün bu kapıların aralanmasıyla kırıldığını gören saatsiz, sözcüklerin yer değiştirdiğine şahitlik yaptığını fark etti. Zamanında ötesindeki ıssızlığa karıştığı gibi yokluğun içine düştü. Burada her şey varlıktan yokluğa geçiş yapıyordu. Saatsiz duraksadı ve dilini ısırdı. "Aman Tanrım buda nesi herhalde çıldırmış olmalıyım. Kapıdan içeriye giriş vardı, çıkış yoktu. Ruhum yokluğa karışırken varlığa bürünüyor. Ama öncesinde de ruhum bedenimle var değil miydi?" Saatsiz gerçeklerle en derin gerçekle dehşet verici gerçekle yüzleşmiş eli, ayağı, gövdesi kısacası bütün uzuvları varken hiçliğin içinde yol aldığını anladığında varlıklar alemi tepeden tırnağa çöküyor başka bir varlığı tamamlıyordu .
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder