Eritilen gerçekler, korku ve bağlılık gölgesi altında, egemen ahlak yasalarıyla insanı kendisinden, yani bireysel duygularından, temel hakikatinden ve kaynağından uzaklaştırıyor. Bu durum, insanın kendi benliğinden koparılmasına, sorgusuz sualsiz kabul ettiği kurallar ve normlarla yönlendirilmesine neden oluyor. Peki, bizim gerçeğimiz nedir? Birilerinin “dur” demesiyle durmak, “koş” demesiyle koşmak, birinci geldiğimizde boynumuza madalya takılarak alkış tufanı arkasında ezeli korkularımızın üstünü örtbas etmek mi?
Toplum tarafından dayatılan kalıplar, bireyin kendisini tanımasını, özgürlüğün ne anlama geldiğini keşfetmesini engeller. Özgürlük, tadılmadığı sürece sadece bir kavram olarak kalır ve önü kesildiği müddetçe hakiki anlamına ulaşılamaz. Özgürlük, ancak içselleştirildiğinde gerçek bir varlık kazanır. İnsan, özgür olmayı öğrenebilir; ancak özgürlüğün kıymetini, onun eksikliğini hissetmeden ve üzerinde düşünmeden anlayamaz. Özgürlüğün önemini kavrayabilmek için insanın gözlem yapması, olup biteni tarafsızca değerlendirmesi gerekir. Tarafsızlık burada kilit noktadır, çünkü bireyin bilinçli ya da bilinçsiz şekilde yönlendirilmesi, onu özünden daha da uzaklaştırır.
İnsan, özgürlüğünü kavradığında ve onu içselleştirdiğinde, gitmesi gereken yolda hedefine, yani bilgiye ulaşır. Bilgi, insanı aydınlatan en önemli unsurdur; ancak bilginin yegâne amacı, kişinin kendini özgür kılması olmalıdır. Bilinçli bir birey, manipülasyonlara karşı koyabilir; yanılsamalarla örülü bir dünyada gerçeği fark edebilir. Özellikle dezenformasyon çağında, hakikat çarpıtılarak toplulukları ve bireyleri yönlendirme amacıyla kullanılırken, insanın gerçeği ayırt edebilecek bir altyapıya sahip olması zorunludur.
Özgürlük, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda bir bilinç durumudur. Tadılmadığında sadece bir kavram olarak kalır, önü kesildiğinde ise hakiki anlamına ulaşılamaz. İnsan, özgür olmayı öğrenebilir. Özgürlüğün değerini anlamak için gözlem yapmak, farklı açılardan bakabilmek ve tarafsız bir yaklaşımla onu içselleştirmek gerekir. Bunu başaramayan birey, dayatılan kurallar arasında sıkışıp kalır, kendi düşüncelerini inşa edemez. Gerçek bilgiye ulaşmak, bireyin kendisini manipülasyondan koruması ve hakikati fark edebilmesi için zorunludur.
Bilgiye ulaşma sürecinde, insanın yitirdiği içgüdüsel zamanın farkına varması gerekir. Doğduğunda sezgileriyle hareket eden insan, zamanla yapay bir gerçeklik içinde yönlendirilir ve doğal zaman algısını kaybeder. Kendini gerçekleştirmek ve özüne dönebilmek için bu içgüdüsel zamanı yeniden kazanması gerekir.
Gerçeklik yalnızca nesnel dünyada var olan bir olgu değildir. Öznel zamanın derinliklerinde de keşfedilir. Zihnin sınırlarını genişleten her düşünce, iç dünyamızın gerçeküstü doğasını anlamamıza yardımcı olur. Öz benliğini keşfeden insan, varoluşuna derinlik kazandırarak yalnızca kendisini değil, aynı zamanda evrensel bir değişimi de harekete geçirir.
Zengin seçenekler, insana özgürlüğü hatırlatır. Gerçek özgürlük, kişinin kendisini gerçekleştirdiği, kendisi olduğu noktada ortaya çıkar. İnsan, başkalarının ona sunduğu rolleri oynamayı bıraktığında, kendi özüne döner. Bu dönüş yalnızca bireyi değil, bütünüyle varlığı özgürleştirir. Varlık, sizinle özgürleşir.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder