Ana içeriğe atla

YÜREĞİNİ SEVGİYE AÇANLAR

Sevgini karşılık beklemeden sunmak, içtenliğin en saf halidir ve bir hünerden ziyade yüreğin cesaretidir. Hüner, ustalık ve kontrol gerektirirken, sevgi hesap yapmaz; doğal bir şekilde ortaya çıkar ve kendiliğinden gelişir. İnsan sevdiğinde yüreğini karşısındakine açar ve ona güvenmeyi seçer. Amaçsız sevgi, bu güveni koşulsuzca sunmak, içtenliği ve samimiyeti karşılık beklemeden paylaşmaktır. 

Bu tür bir sevgi, sevilen kişiye güç verebilir; ona varoluşunda bir destek, bir dayanak olabilir. Ancak aynı zamanda büyük bir sorumluluk da yükler. Sevilmek, her zaman hafif bir yük değildir; bazen insanı ağır sınavlarla baş başa bırakır. Sırat Köprüsü metaforu, tam da burada devreye girer. Sevilen kişi, bu saf ve karşılıksız sevgiyi nasıl taşıyacağını bilemeyebilir. Bu sevgi, onu yükseltebilir ya da sorumluluk duygusunun ağırlığıyla köprüde sendeletebilir.

Toplum, özellikle korkak olanlar, amaçsız sevgiyi anlayamaz. Çıkar gütmeyen, karşılık beklemeyen bir sevgiyi naiflik, hatta aptallık olarak görebilirler. Çünkü dünyada birçok ilişki pazarlık üzerine kurulu gibidir: "Ben sana şunu veririm, sen bana bunu ver." Ancak gerçek sevgi bu denklemin dışındadır. İşte burada cesaret devreye girer. Karşılıksız sevebilmek, bir insanın en büyük özgürlüğüdür. Çünkü o sevgiye yön veren bir koşul, bir beklenti yoktur; yalnızca içten gelen bir akış vardır.

Ve belki de en büyüleyici olan şey şudur: İnsan, sevdiğini özgürleştirirken farkında olmadan kendisi de özgürleşir. Sevgi, zorlamadan, baskı kurmadan, olduğu gibi kabul ederek var olduğunda, ruhu genişletir ve insanı korkularından, bağımlılıklarından arındırır. Gerçek sevgi yalnızca vermek değil, aynı zamanda var olmaktır. Ve gerçekten var olan bir sevgi, insanın içindeki en derin duvarları bile yıkabilecek kadar güçlüdür.

Çoğu insan, karşılıksız sevgiyi kavramakta zorlanır. Dünyada pek çok ilişki, bir çıkar dengesi üzerine kuruludur. Oysa gerçek sevgi, hiçbir pazarlığın parçası değildir. Yüreğini sevgiye açanlar, sevgiyi bir karşılık uğruna değil, var olmanın en doğal hali olarak yaşarlar. Onlar için sevgi, özgürlüğün ta kendisidir; ne kısıtlar ne de sınır çizer. Karşılıksız sevgi, insanın içindeki en derin korkularla yüzleşmesini sağladığında, hem seveni hem de sevileni özgürleştirir. 

Can Ezgin

Telif  Hakkı Saklıdı


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEMOKRASİ İÇİN KİLİT UNSURLAR

Basın, kamusal alanda doğru bilgiye erişimi sağlayarak demokratik süreçlerin sağlıklı işleyişi için kritik öneme sahip toplumsal bileşendir. Özellikle toplumsal ya da politik krizlerde basın, kamuoyunu bilgilendirerek halkın doğru kararlar almasına yardımcı olur. Basının özgürlüğü, demokratik değerlerin korunması ve halkın bilinçli bir şekilde kararlar alabilmesi için temel bir hak olarak kabul edilir. Ancak, basın mensuplarının hatalı haber yapması durumunda dahi onları suçlamak ve hedef göstermek, demokrasiyi tehdit eder. Basına yönelik suçlamalar, yalnızca basının özgürlüğünü sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda halkın özgürce bilgi edinme hakkını da engeller. Bu nedenle, basın mensuplarına yönelik baskılar, hem toplumu bilgilendirme işlevini zedeler hem de demokratik süreçleri tehlikeye atar. Bağımsız ve demokratik toplumlarda, gerçek suçlular adalet önüne çıkarılmalıdır. Toplumları yönetenler ve güç sahipleri, hukukun üstünlüğüne saygı gösterdiklerinde ve suçlular adil bir biçimde y...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ'NDE DENGE KÖŞE

Masanın ortasında üç büyük harita yer alır: Ukrayna, Ortadoğu ve Güney Asya.  Ortadoğu’daki çatışmalar ve Güney Asya’da patlak veren Hindistan ile Pakistan arasındaki savaş, küresel krizlerin oluşturduğu Bermuda Şeytan Üçgeni'nin son köşesini tamamlar. Bu jeopolitik üçgen, çatışma ve belirsizliklerin merkezi olarak adlandırılmıştır. Diğer gölgede, Güney Asya haritası odanın karanlık ve belirsiz bir noktasında durur; Ortadoğu'nun haritası ise biraz daha belirgindir. Bir perde, arka planda denizlerin gümbürtüsünü ve uğuldayan rüzgârı temsil eder. Kapıdan içeriye, zaman zaman bir kâhin ya da bir anlatıcı gibi bir figür girer. Anlatıcı (derin bir sesle): Bermuda Şeytan Üçgeni’ne adım atıyoruz… Fırtınalar arasında kaybolan gemiler gibi... Bir yanda Ortadoğu'nun kudretli, yakıcı sıcaklığı, diğer yanda Ukrayna'nın fırtınalı kışı… İki köşe, her biri farklı bir dünya, farklı bir zaman dilimi... Ama hepsi bir şekilde birbirine bağlı. Denge, her iki köşede de bir sırrı barı...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ: DÜNÜ VE BUGÜNÜ

Dünya bazen karmaşık bir labirent gibi hissettirir. Ülkeler ve insanlar, çıkar çatışmalarının ve tarihsel yaraların ortasında savrulurken, sanki görünmez bir güç bu karmaşayı daha da derinleştirir. Bugün dünya, yeni bir Bermuda Şeytan Üçgeni'nin kıskacında. Bu üçgenin köşeleri; Avrupa'da Ukrayna Savaşı, Ortadoğu'da bitmek bilmeyen çatışmalar ve Asya'da Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimle şekilleniyor. Bir yanda toprağın, diğer yanda inancın, öte yanda ise kimliğin savaşı... Hepsi bu üçgenin içine çekiliyor.  Tarihsel Arka Plan: İmparatorlukların Çöküşü ve Modern Bermuda Bu çatışmaların köklerini, imparatorlukların çöküşünde buluyoruz. Avrupa’da çatışma kökenleri, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorluklarının yıkılışıyla şekillendi. SSCB'nin dağılması, Ukrayna krizine zemin hazırlayan sınır ve kimlik sorunlarını derinleştirdi. Ortadoğu ise kolonyal mirasın yükü altında kaldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Batılı güçlerin müdahaleleri, etnik v...