Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

UYGARLIĞIN YOLUNDAKİ İNSAN

    İnsanca yaşamaya çalıştığımız bu dünyanın neresinde ve nasıl yaşamaya çalışmalıyız? Sorusunu  her birimiz belki de yüzlerce kez kendi kendimize sormadan edememişizdir. Böyle bir sorunun cevabını çevremizde aramaya başladığımız andan itibaren uygarca yaşayabilmenin eşiğinden insanlığa doğru nesiller boyu süregelen yolculuğumuza fiilen başlamış oluruz. Görüldüğü üzere uygarlığın temeli insanın varlığıyla ve insanların bir arada topluca olmaları sonucunda çevremizin imarı ve geleceğimize yön verebileceğimiz şekilde zaruri ihtiyaçlarımızı üretip tüketmek amacıyla atılmıştır. Uygarlığın temeli hayati gereksinimlerimizi üretmek amacıyla doğmuş olsa bile sanat ve eğitim, uygarlığın ayakta kalarak gelişmesi için önemli unsurlar olmuştur.  Bu nedenle sanatın, eğitim ve öğretimin niteliklerini gelecek nesiller için kavramamız, toplumumuzun gelişerek büyümesi adına gereklidir.        Telif Hakkı Saklıdır     Varlık ve İnsan     ...

SAATSİZ

Saatsiz yol dedi. Fakat geri dönüşü zaman zaman iç dünyasında yer alan hatıralardan başka bir şey olmayan bu yolculuk. İstem dışı bir tepkime sonucu dünyanın belli belirsiz köşesinde alev almış ve ağır ağır yanan bir ateş gibi sonu geldiğinde tükenecekti. Yolculuk her birimiz için aynı tepkimelerle başlamış fakat başka başka şartlar altında sürmekteydi. Bu yolculuk büyük bir şey için yapılmaktaydı. "Yola çıkan yolcu, amacını bilseydi yolculuğun bir anlamı kalmazdı..." Böyle dedi saatsiz. O nedenle hayaller ve düşler saatsiz için sıradan şeyler değildi. Orada olmakta olan oluşumun amacı gizliydi. İnsan basit bir canlı organizma değildi. Sadece şimdilik böyle bilinmesi, algılanması lüzum görülmekteydi. Dünyaya egemen olacak olan insan değil onun fikri, düşüncesi ve ruhuydu.  Düşlerimizde ve vazgeçemediğimiz hayallerin kökeninde bu saklıydı. Hiç mutluluk nedir yaşamamış kişi mutluluk özlemiyle yanıp tutuşuyor ve mutluluğu atmak için yol aramayı aklından çıkarmıyordu. "Nedir...

NİÇİN GEZGİNLER

Niçin gezginler düş kapısının anahtarını taşımayı kabul etmişler? Kırgınlıklar, hayal kırıklıkları ve sonsuzluk. Düşlerimiz sis perdesi ardına saklı. Ciddiyetsizlik ve sonsuzluk. Bu yüzden düş gezginleri ciddiyeti elden bırakmamışlar. Pes etmek mi? Ne olduğunu ve neler olduğunu bilmediğimiz bu hayat kuşağı da yolculuğun başını çeken gezginler her şeyden çok güvendikleri düşlerini hiç salık vermemişler. Bir gezgin gerçekten düş gezginiyse her zaman mucizelere tanıklık etmiştir. Çünkü, kısır döngüden başka bir şey olmayan medeniyetin ortasına kendilerini atarak düşlere kucak açmışlar. Çocuksu meraklarının peşinden giderek her gün her saniye gözden kaçan mucizelere doğada tanıklık etmiş ve etmekte olan ruhlarını da kendilerine rehber edinmişlerdir. Düşlere kucak açmak bir karşı duruş, yalanlarla örülü ikiyüzlü dünyamıza gizli bir meydan okuyuştur. Gezginin saf, arı düşleri. Saflık, güzellik düş gezginlerine kalmıştı. Onlar düşlerinden vazgeçmedikleri sürece saf güzellik tekrar ha...

SAATSİZ

Önceden bu şeylere hayatın cilvesi der geçerdik. Nede olsa beklenmedik olaylar kapımıza her zaman bir sürprizle geliyordu. Günleri, haftaları, mevsimleri ve yılları su gibi ezberlemiş yolumuzda yürüyor bir döngünün içinde de yer aldığımızı biliyorduk. Saatsiz birden her şeyin son bulacağı dakikaya kitlenmişti. O dakikada saatsiz aklının köşesinde biriktirdiği sözcükleri kelime dağarcığından yıldızlara doğru fırlattı. Gökyüzü birdenbire sözcüklerin ışık hızıyla koşuşturduğu havai fişek gösterisine dönüşmüş bir şölen havasında bambaşka boyutlara açılan kapıları aralamıştı. Döngünün bu kapıların aralanmasıyla kırıldığını gören saatsiz, sözcüklerin yer değiştirdiğine şahitlik yaptığını fark etti. Zamanında ötesindeki ıssızlığa karıştığı gibi yokluğun içine düştü. Burada her şey varlıktan yokluğa geçiş yapıyordu. Saatsiz duraksadı ve dilini ısırdı.  "Aman Tanrım buda nesi herhalde çıldırmış olmalıyım. Kapıdan içeriye giriş vardı, çıkış yoktu. Ruhum yokluğa karışırken varlığa bürünüyor....

SEYREK SEVDALAR SAĞLAM ADIMLAR

İnsan kendi ayakları üzerinde yürümeye başladığında ne zaman kendi yolunda yürümeye başlar? İnsan bal arısı gibi her bir şeyden görgüyle bilgi edinmeyi arzular. Sevginin, nefretin binbir türlü çeşitli olduğu gibi hüznün ve sevdanı da binbir türlü çeşitti vardır. O nedenle herhangi bir yolculuğa çıktığınızda siz yola uyum sağlamak zorundasınız. Hiçbir yolun yolcuya uyum sağladığı görülmemiştir. Tıpkı denizin ortasında azgın dalgalara kapılmış yüzmeye çalışan insanın dalgalarlara göre kulaç atması gibi ya da bir kuşun rüzgara göre kanat çırparak gökyüzünde süsülmesi gibi sizi de yol gideceğiniz yere götürecektir. Siz yeter ki sağlam adımlarla kendinizden ve sevdalarınızdan yola çıkın. Zamanı geldiğinde yol size yolcu olduğunuzu, bir sevdaya sevdalanmanız gerektiğini, ya da bir şey ruhunuzun derinliklerinden bunları fısıldayacaktır.   "Hepimizin görevi yeni nesillere, gelecek kuşaklara kol kanat olacak sevdaları taşımasını bilmektir." Can Ezgin    Telif Hakkı Saklıdır...

GÜZELLİK ve RUHSAL DENGE

İyisi mi bırakalım bir çok şeyi. Mesela günlük kederlerimizi, ya da telaşlarımızı, bunlara bağlı hırslarımızı, ihtiraslarımızı yıldızlara bırakalım sevdamızı, uzaklara... Tutkularımızı, aklımızı kısacası ruhumuzun tutunduğu duygulardan sıyrılalım; her şeyden kopup bırakalım çevremizdeki şeyleri. Tıpkı onlar gibi şuursuz, bir yağmur damlası misali toprağa düşelim. Berisini ilerisini düşünmeyelim. İyisi mi nefes aldığımızın farkına varalım. Ve olduğumuz yerde kalalım. Tıpkı bir ağaç gibi, olduğumuz gibi. Can Ezgin     Telif Hakkı Saklıdır                                                                                         

ÇATIŞMA

Yolunda giden şeyler sessiz, sakin ve dingin iken neden?... Evet bir şeyler yolundayken neden sonra gürültü, kargaşa ve huzursuzluk doğar... Gürültü, kargaşa ve huzursuzluk çarpışmanın eseridir. Her gün, her dakika kavrayamadığımız zamansal hareketlenmelerin içerisinde çarpışma maddenin en küçük yapısal hareketini ve devinimini her türlü mekânsal boyutta işletiyor. Çünkü, çarpışma aynı zamanda bölünmeyi meydana çıkaran en önemli eylemdir. Çarpışmadan sonra neler olabileceği belirsizdir. Sessizlik, sakinlik ve dinginlik belirginlik sonucudur. Diğer durumlar her türlü olasılığı içinde taşır... Can Ezgin  Telif Hakkı Saklıdır     

İNSAN KAPANI

İnsan kapanı var mıdır? “İnsan kapanı insanların yeryüzünde bölge bölge hakimiyetlerini ilan ettikten sonra adım adım günümüze dek form değiştirerek gelmiş ve form değiştirmeyi de sürdürmektedir. İnsanlar göçebe toplumdan yerleşik topluma geçtiklerinde gelişigüzel yaşamdan düzenli yaşama geçmiş, merkezi otoriteyi iç ve dış tehditlere karşı güçlendirmek suretiyle yerleşik hayatın ilk temellerini atmışlardı.  Geçilen ilk yerleşik toplum düzenine başarıyla geçiş sağlayan toplumlara tarım toplumu denildi. Tarım toplumuna geçişi sağlayamayan göçebe kabileler zayıf ve korunaksız düştükleri için yerleşik düzene geçmiş toplumlar tarafından esir alınmış ve böylece tarihte bilinen ilk köle toplumu doğmuştur. Yerleşik toplumdan düzenli topluma geçişin ardından düzenli toplumun gelişimiyle köle tacirliği toplumların vazgeçilemeyen temel parçası olmuştur. İnsan kapanı günümüze kadar geçen toplumsal evrelerde form değiştirmiş niyet avcılığına, inanç avcılığına dönüşmüştü. “   Can...

SAATSİZ

Saatsiz için gerçek bulanıklaşmış netliğini kaybetmişti. Evet, kimdi saatsiz. Daha bu soruyu sorması çok erken değil miydi? Ölüm dedi saatsiz, nedir ölüm? Geri dönüşü olmayan kesinlik miydi? Neydi? Birden hayatın anlamsızlığı aklına takıldı çünkü bu soruyu yanıtlayacak eğil kimse yoktu en azından şimdilik.   Filler de öleceklerini hissedip ölüm vadilerine gittikten sonra ölümü beklerlermiş. Saatsiz bunları düşünürken birden ürpermişti. Ölümün korkulacak bir şey olmadığına düşünmüştü. Ama hala kafasında kocaman bir soru işreti olarak kalmıştı.  Neden kıyametin kopacağı konusunda her birimiz hemfikirdik? Neden düşüncelerimizin arkasına sığınıyorduk? Nedenler anlamsızlığa yelken açmışken.  Can Ezgin  Telif Hakkı Saklıdır                                                                     ...

SAATSİZ

Saatsiz düşünce dedi. Düşünce geleceği yaratma konusundaki en önemli unsurdu. Bunu nasıl göz ardı ederdik. Neredeyse insan olaylar üzerinde düşünerek kendini ve geleceği de  yaratıyordu. Sanki her şeyi un ufak ettikten sonra o küçük parçalardan tekrar bir gelecek yaratıyor. Bunun böyle olduğunu düşündüğü an içindeki tarifsiz korkuyla yüzleşiyordu. Beklide biz geleceğin bir parçasıyız. Yani insan geleceği yaratmak için vardı.    Can Ezgin  Telif Hakkı Saklıdır       

HAKİM ve BEKLENTİSİZ

Sessizliğin gün ortasın da ilkbaharın müjdecisi gibi çocuklar neşeli ve atiktiler, köyümüzün girişindeki patikadan aşağıya koşarlar, çığlıkları kulaklarımızın içinde çınlardı. Annem, o güzel yüzlü melek kalpli annem, patikaya bakan pencerenin mavi kanatlarını yeşil vadiye doğru açınca içeriye gün ışığı dolardı. Antrenin ortasına dikilmiş emirler yağdıran huysuz nenem “Hadisenize acıktım, açlıktan öldüm, karnım sırtıma yapıştı.” Diye seslenir, annemin başının etini yerdi. Her zaman ki gibi kahvaltı masası çoktan kurulmuştu. Geçmişin bilinç akışında kaybolan zaman kavramıyla çelişen mantık düzeyleri, annemin sırtındaki yükten ibaretti. Sevgi adacıkları henüz icat edilmemişti. İlkbaharla bir patikayı süsleyen kır çiçekleri, taze çimen kokusuyla güneşli bahar havası, ruhumuzdaki yükü bir anlığına azaltırken. Henüz hiç kimse annem kadar hayatına hakim ve beklentisiz değildi. Can Ezgin  Telif Hakkı Saklıdır  

YALNIZLIĞIN İSTEK FORMU

Yalnızlıktan vazgeçtim. Vazgeçelim bir çağrıysa ben bu durumda bu çağrıya uyarım. Çünkü yalnızlık bir tercih değildir. Siz bir insana nefes almayın diyebilir misiniz? Aslında bu zamana kadar tanıdığım hiç kimse bana ben yalnızım demedi. İnsanın yalnızlığı yadırganacak bir şey değil. Yalnızlığın derinliklerinde kalabalıkların uğultusunu duymaktansa, unutulmuş korkularımızın, unutulmaya yüz tutmuş benliğimizin kabaran yanlarını su yüzüne çıkarmayı yeğlerim. Yalnızlık turlar.   Yalnızlık turları olmasa  nasıl içten olur bu şairin dizeleri? Can Ezgin  Telif Hakkı Saklıdır                         

YALNIZLIK GİRDABI

Özgürlük, sınırlarımızı yeniden çizmemizi zorluyorsa nitekim öyle oluyor. Ve bu durumda bizi yalnızlığa itiyorsa, ne denebilir ki. Özgürlüğün bedelini derin yalnızlıklar ile ödemeye hazır olmalıyız. Tutsak ruhların bekçiliğini yapmaktansa yalnızlık girdabında kaybolmayı yeğlerim.  Can Ezgin  Telif Hakkı Saklıdır  

İMAYLA DA OLSA

Duygularımız volkan gibi kabarınca bir gün açığa çıkacaktır. İmayla da olsa gün yüzünü görmek isteyecektir. Düşünüyorsan yatağına sığmayan bir ırmak gibi taşarsın. Bir kelimeden ya da bir cümle aralığından dışarıya çıkmak için can atarsın. Kendin olabilmek arzusuyla dolup taşarsın. Belleğimizde silinmez izler bırakan hayal kırıklıkları içimizdeki duygusal fırtınayı nereye kadar gizleye bilir? Nereye kadar yüzümüzü saklayabiliriz?  Nede olsa hepimiz güneşin çocukları değil miyiz?   İzbe, karanlık yerler bizleri palazlandırır. Günü geldiğinde güneşin bitip tükenmeyen cazibesine farkına varmadan ruhumuzu kaptırırız. Parıltılı şeyler beklide sadece bundan dolayı olmasa bile bizleri etkiler ve işte o zaman gizli duygularımız kendini açığa çıkarır. Gün dönümü her yerde cazibesini korur. Biz inkara kalkışsak dahi bu durum böyle değil midir? Ve hayatın görünen ve de görünmeyen çehresinde, bahçenizde gezintiye çıkmışken, pencerenizin kenarındaki çiçeklere sevginizi verirken, kap...

RUHANİ HÜKÜMDARLIKLARDAN SÖZ AÇMAYIN

Bana ruhani hükümdarlıklardan söz açmayın! Onlar aklımızın alamayacağı boyutlar da yaşarlar. Bizler kör kuyuların dipsiz dibinde yaşam mücadelesi içinde Babil'in asma bahçelerinde, Babil'in o muhteşem gecelerinde, üzüm taneleri gibi gökyüzüne serpilmiş yıldızları, geceyi aydınlatan kandili seyre dalmışken. Ruhani hükümdarlar o yıldızların ve kandilin tepesinden evrenin yegane sahibi gibi davranırlar. Bana ruhani hükümdarlıklardan söz etmeyin! Bu köhne, ama bir o kadar tatlı hayatta çektiğimiz çilelerin muhteşem gölgesinde ruhani hükümdarların varlıklarına sonsuz enerji tutarız. Bizler uykusuz, yarı aç, yarı susuz bırakıldık. Sonsuz karanlığa kurban seçildik.  Can Ezgin Telif Hakkı Saklıdır                                                                                   ...

SEÇİME ve SEÇİM

Oyun sandığı, çeyiz sandığı, alet edevat sandığı, define sandığı, harita sandığı. Görüyor bakıyoruz ki kıymetli varlıklarımızı ve gelecek umutlarımızı hep sandıkların içine koymuşuz. Sandıktan ne çıkacak, ne çıkmasını bekliyoruz? Tabi ki geleceğimizin teminatı olan araç gereçlerimiz değerli eşyalarımız. Acaba, katılımcılık, çoğulculuk, eşitlik, adalet, gibi kavramların pratikte çıkacağı bir sandık var olacak mı? Yoksa her zaman bencil kişilerin elinde şekillenen yukarıda saydığımız sandıklar gibi benim sandığım, senin sandığın diyen kişilere hizmet eden, her daim olduğu gibi A kişisinin sandığı sandık mı olacak?  Demokrasi sandığı verilen sınav sonucunda hissi bir sandık mı, bilinçli bir sandık mı olduğunu bizlere ayan beyan gösterecek? Rüzgâra kapılan yapraklar bakalım hangi evin bahçesinde daha fazla toplanacak? Ayakları yere sağlam basan yürekli insanların bilinçli seçimi geleceğimizi güvence altına alacak. Gerçek demokrasinin bahar havasını estirecek. Çocukluğumuzdan ...

DÜNYADAN HIZLI

Dünyada en hızlı canlı hangi canlıdır? " Kaplumbağa ile tavşanın yarışını aranızda bilmeyen yoktur. Sonuç her zaman anlatılmak istenen duruma göre biter. Bu her hikayede böyledir. Kaplumbağa, hantal ve usul usul yürüyen bir hayvandır. Tavşan, kaplumbağayı bu nedenden dolayı ciddiye almamış ve rakip olarak görmediğinden önemsememiştir. Aslında şunu çok iyi biliriz... Ne kaplumbağa nede tavşan doğada hiç bir zaman bir araya gelmezler. Ama insan öyle canlıdır ki dengi olmayanları dahi kedisine rakip tutabilir. Yani hiç bir zaman tavşanla kaplumbağa yarışmayacaktır. Aralarında doğaları gereği keskin bir rekabette yoktur. Masaldaki tavşan ve kaplumbağa karakteri gerçekte insanların dünyasına temas etmektedir. Şu soru aklıma takıldı... Kaplumbağa yarış esnasında hiç yorulup köşeye çekilmedi mi ? Ya da bir tavşan günün hangi saatlerinde uykuya dalar. Dolayısıyla masaldaki hikayenin sonunda kaplumbağa yarışı kazanmış olsa bile daha sonra yapılacak yarışları tavşan kazanacaktır. Evet. ...

ŞÜPHEYLE DÜŞÜNMEDİĞİN

Gerçekliğinden emin olduğun şüpheye düşmediğin nedir? " Şüphe, gerçeğin kimi zaman dışı, kimi zamanda iç kabuğu gibidir. Çünkü şüphe, gerçek hakkında düşünmemizi sağlar. İnsan da zaman kavramı gelişmiş olmasaydı gerçek hakkında düşünemez ve şüpheye düşmezdi. Gerçekliğin ne olduğunu her kanalda araştıran insan; gerçek özünde şudur dedi. Ve duraksadı. Sanki bir şeyler yolunda gitmiyordu. Dikkatlice incelediğinde gerçek diye kabul gördüğü şeyin basit yapılardan karmaşık yapılara doğru yükseldiğini anladı. Ama görünüşte ki basitliğini nasıl korumuştu? Tekrar şüpheler içine adım atan insan, şeylerin özündeki gerçek neydi? Sorusuyla karşılaştı. Emin olduğum tek gerçek. Soruların üzerinde hareket eden evren karşısında bakıp kaldığımız gerçeği ile gerçeğin bilinç düzeyindeki tasarımdır. Yani farklı gerçeklikler farklı yaşam biçimlerinde farklı bilinç düzeyleri doğurur. Bu durum gerçeklik algımızın  da farklı olmasına neden oluyordu. Can Ezgin  Telif Hakkı Saklıdır    

IŞIKSIZ ÇAPAK RUHUNDAKİ TUSAK

Yüreği kirlenmemiş ak pak. Tıpkı küçücük yumurtasından yeni çıkmış serçe gibi. Tıpkı ana kucağındaki şempanzenin yüreği gibi. Aynı, gün gibi temiz. Pırıl pırıl beyinler kurgulardan uzak... Diğer canlılar gibi. Sadece ekmeğinin peşinde, ama toplayıcı, ama avcı. Gelecek kaygısından uzakta yüreğinin götürdüğü diyarlara yelken açmış balıkçı gibi. Gözü kapalı değil. Hele tamamen yumuk değil. Yaratılan her şeyin farkında olan insan gibi. İşinin bu olduğu bilincinde. Düşe kalka güneşin ışığında yolunu gören, ruhundaki o kozmik ışık sayesinde doğayı, evreni müşahede eden ayakta kalmış ve müdahaleden arınmış özgür insan gibi... Hayatı kucaklama mücadelesi.  Can Ezin  Telif Hakkı Saklıdır                                                                                 

SANSÜR SİYANÜR

Altın suyuna bandırılmış anlamsız, fakat değerli gözyaşları. Karanlık sabahın kıskacında uyuşturulmuş bedeninde tılsımlı ince ruhlar. Parçalı bulut gibi akıtıyor cehennem kızgın yüreğinden zakkum zehrini. Bugün siyanür içtim. Göz göre göre. Çünkü, bir adım ötesi felaketti. Cehennem kapıları ardına kadar açılacak. Zebaniler "işte beklediğimiz o gün geldi." diyerek. Sevinç çığlıkları arasında, bizleri insan olma yolunda ilerleme gösteremediğimiz için kolumuzdan tuttukları gibi, içeriye, cehennemin kör çukuruna çekeceklerdi. Siperlere çekilmeliyim. Ruhunu satmaktansa ölüm siperine çekilip, ölüm meleğini beklemeyi bilmeli insan. Her işine geleni bilecek, gelmeyeni bilmeyecek değil ya... Sansürlenen insan nasıl insan olacak? Nasıl kendini bilecek. Ölmeden ölümü yaşamasını bilmeli. köşesine çekildiği gibi. Ama bu denli zalimce değil... Öldükçe insan çoğalıyormuş ya. İnsandan insanlar doğar. Haksızlıklara karşı sesini duyurabilmek için... Sükunet içinde öldükçe çoğalır insanlar. C...