Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GÖRÜNMEZ DALGALAR ve KAPTAN

Bu ışıkta ne göremiyorum? Gözlerim, her şeyin ötesinde bir şey arıyor, ama aradığımı bulamam. Çünkü burada, bu ışıkta, sadece hissedilen vardır. Hissettiğim şey, yön duygumun belirteçleri. Dalgalar içindeyim ama onlar görünmeyen dalgalar. Vücudum bir kadırga, içimdeki ışık ise bir deniz feneri gibi yönümü gösteriyor. Ben Kaptanım! Ne rotam var, ne de rüzgarla bir derdim. Tek derdim kendim. Bilgelik ateşiyle yanan bir yolcu, dalgaların arasında kaybolan bir varlık. İskenderiye Deniz Feneri. O ışığın içinde kaybolan ben, bilgelik yolculuğunun delicesine tutkusunu taşıyorum. Dalgalardaki kırılmalar içimdeki ateşi alevlendiriyor. Bense kendimi bulmayı bırakalı çok oldu. Kendimi aramıyorum çünkü bir kez kendimi bıraktım. İnsanlar bırakmanın ne demek olduğunu bilmezler. Ölmeden, gitmeden, hele ki terk edilmeden bunu asla anlayamazlar. O ıslığın söylediklerini duyarlarsa tanırlar. Dinlerler, dinlerler... Albatros ne rota derdindeyim, ne de rüzgarla bir derdim var. Tek amacım, tek derdim kendi...

ZİHNİMİZ ve SOLUCAN DELİKLERİ

Zihnimiz, kimi zaman bir girdabın içine çekildiğinde, solucan deliğinden bilinmez diyarlara gideriz.  Düşüncelerimiz bu karmaşık ve sonsuz yolculukta farklı yönlere sapabilir; bazen bizi geçmişe götürür, bazen de henüz var olmamış olasılıkların eşiğine taşır. Peki, zihnimizde açılan bu kapılar bizi nereye sürüklüyor? Hayatın akışı içinde, kaosun ortasında durduğumuz anlar vardır. O anlarda varlığımızın sınırlarını test eder, zihnimizde farklı gerçekliklerle yüzleşiriz. Düşüncenin ritmini yaratmaya çalışırken kimi zaman onu dizginlemeye, belirli bir kalıba sokmaya çalışırız. Oysa düşünce, ancak özgür kaldığında hayatın akışında yolunu bulur. Düşüncelerimizi değiştirmediğimizde, değişime direnç gösteririz ve bu direnç içsel bir kaos yaratarak bizi kendimizden uzaklaştırır. Solucan delikleri yalnızca fiziksel evrende değil, zihnimizde de var olan olgulardır. Zihnimizde açılan bu kapılar bazen bir kaçış yolu, bazen de derin bir keşif alanı olabilir. Bilinçli bir yolculuk, bu solucan de...

SANAT, VARLIK ve ZAMAN

Sanat, yaşadığımız çağın ruhunu nasıl yansıtıyor? İçinde bulunduğum zamanın sanat anlayışı, özgürlüğü, bireysel çabayı ve varoluşsal sorgulamaları nasıl şekillendiriyor? Zaman, sanatın içinde nasıl akıyor ve onun anlamını nasıl dönüştürüyor? Bir sanatçı olarak, bu çağın sanatına nasıl bir değer katıyorum? Onun içinde soluk alıyor, onunla dünyayı yeniden anlamlandırıyorum. Sanat, yalnızca bir yaratım süreci değil, aynı zamanda özgürlüğün, düşüncenin ve varoluşun kendisidir. Zaman, sanatla şekillenir ve sanat, zaman içinde farklı anlamlar kazanır. Gerçekleştirmediğim her eser, tamamlanmamış bir benlik gibi içimde yankı bulur. Bir çizgi, bir kelime, bir imge... Eğer sanatım hâlâ içimde doğmayı bekliyorsa, tamamlanmadan gitmeyi düşünmek istemiyorum. Kimi için bir ifade biçimi, kimi için bir başkaldırı, kimi içinse sessizce çağlayanların yolculuğudur. Benim için sanat, yalnızca bir yaratım süreci değil, aynı zamanda varlığımın sebebini derinlemesine kavrayabilme çabasıdır. Zamanın akışı içi...

BOŞ İNSANIN GÖLGESİNE ÇARPANLAR

Hayat, dış dünyanın ruhsal anlamda içsel dünyamıza yansımasıdır. Gerçeklik, genelde dışarıda nötr bir şekilde var olmasına rağmen, biz ona anlam yükleriz. Yüklediğimiz anlamlar, geçmişteki deneyimlerimize, arzularımıza, korkularımıza ve inançlarımıza dayanır. Bu yüzden bir olay ya da kişi bizim için "iyi" ya da "kötü" olabilir; ancak bu tamamen öznel bir süreçtir. Gerçek özgürlük, bu içsel yansımalara dikkat etmek ve dış dünyayı objektif bir şekilde görmekten geçer. Kendi içsel çatışmalarımızı, korkularımızı ve önyargılarımızı tanıdıkça, dış dünyayı da daha doğru ve berrak bir şekilde algılayabiliriz. Yaşamın geçiciliği karşısında hiçlik, varlığın ilk kıpırtısıdır. Boşluk değil, aksine olasılıklarla dolu saf bir özgürlük hâlidir. Kendimizi bir anlığına anlamın kapalı kalıbından soyutladığımızda, gerçeklik hiçliğin belirsizliğinde yavaşça, kendiliğinden doğmaya başlar. Bunu bazen bir sanat eseri yaratırken, bazen de bir düşüncenin akışında hissederiz. Çünkü sanat, bi...

METRODA RÖNESANS IŞIĞI ve KENDİNİ BİLME YOLCUĞU

Metro istasyonunun kalabalığı içinde, günün yorgunluğunu taşıyan insanlar bir yerlere yetişme telaşındaydı. Beklediğim trenin gelmesine birkaç dakika vardı. Tam o sırada yanımda birinin durduğunu hissettim. Gözlerimi kaldırıp baktığımda, meraklı bakışlarıyla beni süzen genç bir adamla karşılaştım. "Affedersiniz, siz... Siz şu filan kişi misiniz?" diye sordu, sesi hafif heyecanlı ama kendinden emindi. Başımı hafifçe yana eğip onu süzdüm. Tanıdık gelmiyordu ama yüzündeki dikkatli ifade, beni bir yerlerden tanıdığını düşündüğünü gösteriyordu. "Beni tanıyor musun?" diye sordum. Yüzünde sıcak bir ifade belirdi. "Sanatla ilgili çalışmalarınızı takip ediyorum. Resimleriniz, yazılarınız... Hepsi gerçekten ilgi çekici. Bir gün karşılaşabileceğimizi hiç düşünmemiştim." Bu tür karşılaşmalara alışık değildim ama ilgisi sahiciydi. Söylediklerinde bir yapaylık yoktu. Metro peronunun loş ışıkları altında, kalabalığın içinde sanattan bahsetmek, hayatın beklenmedik anların...

GECEYİ AÇAN KANATLAR TRAJEDİDEN DOĞUŞ

Sözlerin pençesinde kıvranıyorum. Bir mutluluk cümlesinde dahi, belki de yüzümüzde beliren bir mimikte, açıkça olmasa bile görünür olan acıları okuyorum. Yüreğimi söküp atmak geçiyor içimden; kahrolası dünyanın içinde, sözlerin pençesinde kıvranıyor insanın mutluluğu düşleyen ruhu! Bir gece vakti kuzgun düşe geldi. "Düşlerin seni özgürleştirecek," dedi. "Sana yıldızların rotasını çizmeye geldim. Başını kaldır, göreceksin kanatlarımla çizdiğim özgürlük yolunu. Sesim, önünde serili olan yalanları püskürtmeye geldi. Sesim, sesin olsun Albatros! Cesur ruhların öncüsü olan kuzgunun hikâyesinde yer alanlar, seni ve bizi unutmayacak." Sonsuzluğun içindeki sıkışmışlığın adı zamanın yönlü akışı. Huzursuzluğumuz, zamanın içinde sıkışmış olmamızdan. Kuzgunun sesi ve özgürlük tarifi, Albatros'un kanatlarına değdi değecek. Biliyoruz, bu sonsuzlukta ebedi yalnızlığın çilekeşleriyiz. Bizi özgürleştirecek olan, hiçliğin perdesini yırtıp meydan okuyan dilimizin, zamanı tutuşturm...

GERÇEKLE YÜZLEŞMEK

Gerçeklerden uzaklaşıyoruz, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kendimizi yanılsamalarla sarıyoruz. Bu durum, gözle görülebilen açık bir şeyi görmezden gelmemizin sebebidir; çünkü bazen gerçekler sırtımıza olduğu gibi ruhumuza da ağır bir yük bindirirken aynı zamanda zorlayıcı olabilir. Bu yüzden onlara doğrudan bakmaktan kaçıyoruz. Ancak bu kaçış bir çözüm değil, aksine bir bataklık gibi bizi içine çekiyor. Kendi gerçeklerinden uzaklaşan insan, zamanla sorumluluk bilincini kaybeder ve bunun yerine şikayet etmeye, başkalarını suçlamaya, durumu değiştirmek yerine pasif bir şekilde söylenmeye başlar. Olan biten her şeyden uzaklaşan insan, yerli yersiz söylenir ve çocukça şikayetlerde bulunur. Önüne çıkan karanlık yolları aydınlatmak yerine, karanlığa söylenir ve kızar.  Şikayet, çoğu zaman eylemsizliğin kılıfıdır. Kendi hayatımızın dümenine geçmek yerine, suyun bizi nereye götürdüğüne bakmadan akıntıya kapılmayı seçeriz. Hakikatten uzaklaştıkça, pusulasız yol alan bir kaptan ...

DEMOKRASİ İÇİN KİLİT UNSURLAR

Basın, kamusal alanda doğru bilgiye erişimi sağlayarak demokratik süreçlerin sağlıklı işleyişi için kritik öneme sahip toplumsal bileşendir. Özellikle toplumsal ya da politik krizlerde basın, kamuoyunu bilgilendirerek halkın doğru kararlar almasına yardımcı olur. Basının özgürlüğü, demokratik değerlerin korunması ve halkın bilinçli bir şekilde kararlar alabilmesi için temel bir hak olarak kabul edilir. Ancak, basın mensuplarının hatalı haber yapması durumunda dahi onları suçlamak ve hedef göstermek, demokrasiyi tehdit eder. Basına yönelik suçlamalar, yalnızca basının özgürlüğünü sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda halkın özgürce bilgi edinme hakkını da engeller. Bu nedenle, basın mensuplarına yönelik baskılar, hem toplumu bilgilendirme işlevini zedeler hem de demokratik süreçleri tehlikeye atar. Bağımsız ve demokratik toplumlarda, gerçek suçlular adalet önüne çıkarılmalıdır. Toplumları yönetenler ve güç sahipleri, hukukun üstünlüğüne saygı gösterdiklerinde ve suçlular adil bir biçimde y...

SAHAFLAR ÇARŞISINDA KİTAP GEZGİNİ

Akşamüstü yaklaşırken güneş alaca karanlığa süzülüyor, sokak lambalarının sarı ışıkları gölgelerle usulca dans ederek sokakta belirsiz siluetler oluşturuyordu. Günün yorgunluğu şehrin üzerine ağır ağır çöküyor, kalabalık caddelerden uzaklaşan adımlarım beni sessizliğin içinde daha derin bir atmosfere sürüklüyordu. Kitapçı dükkânlarının sıralandığı dar sokakta şehrin gürültüsü giderek azalıyor, adımlarımın sesiyle çınlayan kaldırımlar, zamanın ritmini yavaşlatan bir geçiş noktasında kesişiyordu. Günün telaşı burada silinip giderken yerini dingin bir sessizlik almıştı.   Kitapçılar sokağından ağır adımlarla geçerken, tabelası solgun, vitrini eski ve dükkanı küçük bir sahaf vardı. Camına yapışmış hafif toz tabakası, yılların izlerini taşıyor; içeriye göz gezdirenleri eski bir dünyanın kapısında duruyormuş hissine sürüklüyordu. Kitap kokusunun her köşeyi sardığı bu yer, dışarıdan bakıldığında eski rafların üst üste dizildiği sıradan bir dükkân gibi görünse de, benim için gerçek bir haz...