Tam o sırada, bir doktor olan amcası cebinden çıkardığı purosunu yaktı. Küllerinden doğan bir kıvılcım gibi, aldığı dumanı bebeğin yüzüne üfledi. Aniden küçük göğüs kabardı, sessiz dudaklardan yükselen çığlık, odadaki ölüm sessizliğini paramparça etti. O çığlık, yalnızca bir bebek ağlaması değildi. Tarih, o an farkında olmadan geleceğin en büyük haykırışlarından birini işitti.
Pablo büyüdü. Ellerinde tuttuğu kalem, fırça ve renkler sıradan birer araç olmaktan çıkıp, dünyanın gizli yüzünü açığa çıkaran anahtarlara dönüştü. Çizgileri, insanların görmezden geldiği acıları, parçalanmış yüzleri, kederin ve umudun aynı bedende nasıl yaşadığını gösteriyordu. O, güzelliğin ressamı değildi yalnızca; o, insanlığın ruhunu çıplak bırakıyordu.
Yıllar ilerledi. İspanya iç savaşın karanlığına gömülürken gökyüzü kara dumanlarla doldu. 1937’de, Guernica adlı küçük bir kasabanın üzerine bombalar yağdı. Kadınların feryadı, çocukların çığlığı, hayvanların korkusu aynı anda göğe yükseldi. İnsanlık sustu; ama bu sessizlik, Picasso’nun kulağında çocukluğunun ona sık sık anlatılan ilk çığlığı gibi geri dönmüştü.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder