Bu sevda öldürmez; yaşatır.
Yaşam çoğu zaman bir mücadele gibi anlatıldı bize. Hayatta kalmak, kazanmak, direnmek... Oysa yaşamın kendisi bir sevda olabilir. Bir mücadele değil, bir bağ; bir sahiplenme değil, bir devamlılık. Ve bu sevda, insana yük değil, can verir. Çünkü insan, gerçekten yaşamaya ancak sevebildiği kadar başlar.
İlk kalp atışını duyduğumuz anda başlar bu sevda. Henüz adını koyamadığımız bir sıcaklıkla. Karnında taşıyanın sessiz şefkatiyle. O anda anlamını bilmediğimiz bir his yerleşir içimize. Yaşam sadece sürüp gitsin diye değil, sevilerek yaşansın diye vardır.
Bu sevda ne kıskanır ne bağırır. Ne sahiplenmeye çalışır ne hükmetmeye. Elini uzatır ama seni tutmaz. Yanında yürür ama seni geçmez. Bir annenin sessiz bakışında, bir dostun senin yerine ağlamasında, bir yabancının uzattığı yardım elinde bulunur.
Yaşam bir sevdaysa, acı da onun içindedir. Ama bu acı, yok etmek için değil, büyütmek içindir. Bir çocuğun ilk düşüşü, bir vedanın sessizliği, bir şiirin eksik kalan dizesi… Bunlar da sevdanın parçalarıdır. Çünkü sevda sadece gülüşlerle değil, gözyaşlarıyla da yaşar.
Bu sevda öldürmez. Ölümün bile anlamını değiştirir. Ölüm, bir son değil, sevdanın ardından gelen büyük sessizliktir. Bu sessizlikte ne öfke vardır ne yargı. Sadece bir iz kalır. Bir ağaç gibi yaprağını döker, bir nehir gibi çekilir ama toprağa, suya, rüzgâra izini bırakır.
Ve bu sevda yaşatır. Bir bakışta doğan anlaşmada, bir kedinin sessizce kıvrıldığı köşede, bir defterin kenarına yazılmış küçük bir notta… İnsan yaşarken değil, severken hatırlanır.
Eğer bu sevdadan payımıza düşen bir parça varsa, o zaman yapmamız gereken bellidir:
Adımlarını iz bırakmak için değil, hayatın izini sürmek için atmak.
Kırmak yerine inşa etmek.
Korkmak yerine anlamak.
Yargılamak yerine dinlemek.
Yaralamak yerine sarılmak.
Çünkü bu sevda, yalnızca bireyin değil, bir uygarlığın da en gerçek mirasıdır.
Ve biz, bu mirası paylaşmakla yükümlüyüz.
Bugün belki bir sabah sessizce uyanırken, belki bir sokak köşesinde bekleyen yalnız bir kalbi fark ettiğimizde, ya da sadece bir çocuğun gözlerine bakarken, bu sevdayı yeniden hatırlarız.
Ve işte o an, bu cümle, gürleyen bir yaşam şelalesi olarak gökyüzünden akacak: "Yaşam bir sevdadır. Bu sevda öldürmez. Yaşatır."
Bu artık sadece bir düşünce değil,
bir yön olur.
Bir karar olur.
Bir hatırlayış olur.
Ve o zaman, sadece yaşamış olmayız; yaşatmış oluruz.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder