Ana içeriğe atla

ZAMANIN KALP ATIŞLARI

Nükleer saldırı tehdidi ve havası, her zaman zihnimizin bir yerini kurcalıyor. Özellikle dünya ve canlılar, medeniyetler ve uygarlıkların düşünen insanları, bu tür savaşların büyük bir felakete yol açacağını biliyor. Bana göre, nükleer tehlikeden daha büyük ve daha derin bir süreç yaşanıyor. Bu süreci görmemizi istemeyen politikacılar, siyasetçiler ve diplomatlar, hep aynı eski hikâyeyi bize yeniden sunuyorlar. Çünkü bu tür korku ve endişe yayan haberler, asıl dikkate almamız gereken gelişmeleri perdelemek için kullanılan etkili ve vazgeçilmez taktiklerden biri. Neden böyle yapıyorlar? Çünkü zaman kazanmak ve oyunu sürdürebilmek istiyorlar.

Ama artık eski oyunları tanıyoruz. Hafızamızda saklı kalan kayıp bilgileri yeniden hatırlıyoruz. O unutulmuş bilgeliği, taşların içinden, toprağın dilinden, rüzgârın uğultusundan okuyoruz. Çünkü biz unutmayanlardanız. Buğulu aynalarda kendimizi görebildik; gölgemize bakınca sorunun nereye ve nasıl baktığımızla alakalı olabileceğini kavradık. 

Dünyada bu kadar çok şey olup biterken, bazıları birden çıkageliyor ve bu garip rotada ilerlememiz gerektiğini ya da en azından böyle bir ihtimalin olduğunu söylüyorlar. Neden? Siz ne keşfettiniz? Algoritmalar bugün neler işliyor? Bir yığın bilgi mi? Hayır. Bizi biçimlendiren yalnızca bilgi değil; sezgi, kayıp bağlantılar, sesini duyduğumuz ama henüz adını koyamadığımız içsel karşılaşmalar...

Biz aslında hep kalmak istiyorduk; gitmeden varmak istiyorduk. Hem kalan, hem de gidenlerdik. Ölmenin ne olduğunu sorarken yaşamayı gerçekten biliyor muyduk? Bilmemiz gereken ama hâlâ bilmediğimiz çok şey kaldı. Defalarca döndük, zamansız diyarlarda dolandık. Hiçliğin ışığında bilginin adını koyduk. Kimi zaman bir yıldızın sönüşünde, kimi zaman bir çocuğun gözlerinde...

Kendimi bir yere koymuyorum ve koymayacağım. Fakat bu “yeni insan”ın doğumuna şahitlik ederim; eğer ömrüm ve soluğum yeterse. Çünkü bu doğum, bir kişinin ya da bir halkın değil, tüm varoluşun yeniden hatırlayışıdır. Kendini sahiplenen insanlar, dünyayı da görmeli ve kendi varlığından çok daha fazlasını gösterebilmeli. Çünkü bizler, yalnızca beden değiliz; zamanın kalp atışlarıyız.

Ne yazık ki biz insanlar, dünyanın ışığını kendi gölgemize çeviriyoruz. Işığa sırtımızı dönüp, kendi karanlığımızı sonsuzluk sanıyoruz. Oysa ışık her zaman orada. Gölgeyi var eden de, ortadan kaldıran da biziz.

Ne anladım ben bundan? Bunlar ne diyor ki? Çünkü biz çölün ortasında kanımızı su diye verenlerdeniz. Kime? Sana. Sonra çocuklara, kuşlara, kurtlara, soluyan her zerreye... Çünkü biz biliyoruz: Verilen her damla, bir tohumun kalbine işler. Ve onlar bir gün yağmur olup geri dönecekler. Dönmeyenler mi? Onlar, dönüş yolunu unutanlardır. Ama biz o yolu hatırlayanların sesini tanıyoruz.

Çünkü o yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız sadece bizimle alakalı değildi. Rüyaların kıyısında, şiirlerin satır aralarında, suskunlukta bile konuşan bir dildi o. Ve biz, artık kulak kesildik. Artık gözlerimiz sadece görmek için değil; görmeyi hatırlamak için açık.

Ve biz artık kulak kesildik. Zamanın kalp atışlarını duymaya hazır mıyız?

Dış dünyanın gürültüsünden uzaklaşacağımız gün, gözlerimiz artık sadece bakmak için değil; görmeyi, unuttuğumuz gerçekleri hatırlamak için gezinecek. Yeni insan uzak bir yerde doğmuyor. O, burada. Bu satırların arkasında, senin nefesinde, benim sessizliğimde... Henüz adı konmamış bir sabahla gelecek.

Can Ezgin 

Telif  Hakkı Saklıdır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEMOKRASİ İÇİN KİLİT UNSURLAR

Basın, kamusal alanda doğru bilgiye erişimi sağlayarak demokratik süreçlerin sağlıklı işleyişi için kritik öneme sahip toplumsal bileşendir. Özellikle toplumsal ya da politik krizlerde basın, kamuoyunu bilgilendirerek halkın doğru kararlar almasına yardımcı olur. Basının özgürlüğü, demokratik değerlerin korunması ve halkın bilinçli bir şekilde kararlar alabilmesi için temel bir hak olarak kabul edilir. Ancak, basın mensuplarının hatalı haber yapması durumunda dahi onları suçlamak ve hedef göstermek, demokrasiyi tehdit eder. Basına yönelik suçlamalar, yalnızca basının özgürlüğünü sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda halkın özgürce bilgi edinme hakkını da engeller. Bu nedenle, basın mensuplarına yönelik baskılar, hem toplumu bilgilendirme işlevini zedeler hem de demokratik süreçleri tehlikeye atar. Bağımsız ve demokratik toplumlarda, gerçek suçlular adalet önüne çıkarılmalıdır. Toplumları yönetenler ve güç sahipleri, hukukun üstünlüğüne saygı gösterdiklerinde ve suçlular adil bir biçimde y...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ'NDE DENGE KÖŞE

Masanın ortasında üç büyük harita yer alır: Ukrayna, Ortadoğu ve Güney Asya.  Ortadoğu’daki çatışmalar ve Güney Asya’da patlak veren Hindistan ile Pakistan arasındaki savaş, küresel krizlerin oluşturduğu Bermuda Şeytan Üçgeni'nin son köşesini tamamlar. Bu jeopolitik üçgen, çatışma ve belirsizliklerin merkezi olarak adlandırılmıştır. Diğer gölgede, Güney Asya haritası odanın karanlık ve belirsiz bir noktasında durur; Ortadoğu'nun haritası ise biraz daha belirgindir. Bir perde, arka planda denizlerin gümbürtüsünü ve uğuldayan rüzgârı temsil eder. Kapıdan içeriye, zaman zaman bir kâhin ya da bir anlatıcı gibi bir figür girer. Anlatıcı (derin bir sesle): Bermuda Şeytan Üçgeni’ne adım atıyoruz… Fırtınalar arasında kaybolan gemiler gibi... Bir yanda Ortadoğu'nun kudretli, yakıcı sıcaklığı, diğer yanda Ukrayna'nın fırtınalı kışı… İki köşe, her biri farklı bir dünya, farklı bir zaman dilimi... Ama hepsi bir şekilde birbirine bağlı. Denge, her iki köşede de bir sırrı barı...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ: DÜNÜ VE BUGÜNÜ

Dünya bazen karmaşık bir labirent gibi hissettirir. Ülkeler ve insanlar, çıkar çatışmalarının ve tarihsel yaraların ortasında savrulurken, sanki görünmez bir güç bu karmaşayı daha da derinleştirir. Bugün dünya, yeni bir Bermuda Şeytan Üçgeni'nin kıskacında. Bu üçgenin köşeleri; Avrupa'da Ukrayna Savaşı, Ortadoğu'da bitmek bilmeyen çatışmalar ve Asya'da Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimle şekilleniyor. Bir yanda toprağın, diğer yanda inancın, öte yanda ise kimliğin savaşı... Hepsi bu üçgenin içine çekiliyor.  Tarihsel Arka Plan: İmparatorlukların Çöküşü ve Modern Bermuda Bu çatışmaların köklerini, imparatorlukların çöküşünde buluyoruz. Avrupa’da çatışma kökenleri, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorluklarının yıkılışıyla şekillendi. SSCB'nin dağılması, Ukrayna krizine zemin hazırlayan sınır ve kimlik sorunlarını derinleştirdi. Ortadoğu ise kolonyal mirasın yükü altında kaldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Batılı güçlerin müdahaleleri, etnik v...