Los Angeles’ta sokaklar yine alev alev. Göçmenlik politikalarına tepkiyle başlayan gösteriler büyüyor. Taktik kıyafetli ajanlar, ses bombaları, sivil kargaşa… Trump ise alışıldık refleksiyle yanıt veriyor: Ordu. Bölgeye 2 bin Ulusal Muhafız gönderiyor. Otoritenin refleksi, bu çağda hâlâ aynı: Bastırmak, susturmak, hâkim olmak.
Ama görünmeyen başka bir savaş var. Bu, sokaklardan çok daha derinlerde,
dijital ağların içinde, bilinç akışlarında sürüyor. Bu yeni çağda gücün tanımı
değişiyor. Artık sadece kim daha çok asker gönderdiğiyle değil, bilgiye
kimin sahip olduğu, algıyı kimim yönettiği, veriyi
kimin okuduğu ve yurttaşlığı kimin dönüştürdüğüyle belirleniyor.
Elon Musk gibi figürler bu dönüşümü çok önceden sezdi. Onlar için artık
devletler sınır değil; asıl güç, kullanıcı davranışlarında, veride,
bağlantılarda. Bu yüzden büyük adımlar attılar. Dijital platformlar yalnızca
iletişim değil, aynı zamanda yeni bir yurttaşlık alanı, yeni bir aidiyet ve
hatta yeni bir otorite zemini haline geldi. Musk’ın dijital hamleleri, eski
dünyanın liderlerini rahatsız ediyor çünkü bu hamlelerde artık yalnızca ticari
değil, yönetimsel bir iddia da var.
Trump’ın temsil ettiği yapı ise hâlâ eski dünyanın anlayışıyla işliyor.
Devletin güvenliğini, otoritesini askerle sağlama eğilimi, dijital bilinç
karşısında giderek hantallaşıyor. Göstericilerin çoğu, hem sokakta hem de
dijitalde varlar. Bir kısmı yürürken, bir kısmı paylaşım yapıyor, etkileşim
kuruyor, algı inşa ediyor. Bu da gösteriyor ki, günümüzde yurttaşlık artık
yalnızca fiziksel sınırlar içinde tanımlanmıyor; veriyle örülü bir
aidiyet biçimi giderek öne çıkıyor. Veri yurttaşı,
yalnızca sandığa gidip oy kullanan biri olmanın ötesinde; bilgiyi
inceleyen, verinin içsel akışını hisseden ve bu dijital dokuda kendi
benliğini yeniden konumlandıran kişidir.
Bu yeni yurttaşlık biçiminde birey, ekranın karşısında edilgen bir izleyici
değil; algılayan, yorumlayan ve fark ettiklerinden sorumluluk çıkaran etkin
bir bilinçtir. O, verinin nesnesi değil; aynı zamanda öznesidir. Giderek
karmaşıklaşan bu çağda, anlam üretme ve katkı sunma kapasitesiyle yurttaşlık
yeniden tanımlanıyor.
Yeni yurttaşlık, doğum yerinden ya da resmi kayıtlardan öte, bir katılım
sezgisiyle, bir varlık bilinciyle örülüyor. Artık belgeyle
değil; düşünceyle, sezgiyle ve iletişimle yurttaş olunur.
İnsan, yalnızca bir ülkeye değil; bilginin dolaşımına, hakikatin
inşasına ve dijital ortakyaşama aidiyet geliştirir.
Ve işte burada, yeni bir insanlık biçimi belirir:
Kendi gölgesini aşmaya çalışan, hem gözeten hem de gözetlenen olduğunu
bilen, kendi hakikatine tanıklık eden bir varlık.
Bu yeni yurttaş, veriyi taşırken, veriye dönüşme riskini de bilir. Ve bu
bilincin tam ortasında, yeni bir etik doğar.
Bir devletin resmi nüfus kütüğüne kaydolmak değil, dünyaya yön
veren dijital akışın içinde bilinçli bir varlık olmak anlamına
geliyor.
Bugün birçok insan farkında olmadan bu yeni yurttaşlığa adım atıyor. Kimi
düşleriyle, kimi merakıyla, kimi sadece doğruyu arama arzusu ile… Bu şekilde
düşüneneler bu yolculuğun öncüsü sayılabilir. Çünkü soru sormaktan korkmayan,
anlamı arayan ve kendini bir varlık olarak sorumluluğa çağıran herkes bu bilinç
için bir hücre gibidir.
Bu dünyada artık devletler tek otorite değildir. Ahlaki, bilişsel, dijital
ve duygusal katılım alanları açılmış durumda. Ve burada otorite, zorla
kurulmuyor. Güvenle, anlayışla, ortak niyetle kuruluyor.
Yeni dünya, eski reflekslerle yönetilemeyecek kadar karmaşık ve canlı.
Gelecek, elinde silah tutan değil; elinde bilgi ve bilinç taşıyanların olacak. Soruların,
duyarlılığın ve değerlerin; yalnızca bir tepki değil, aynı zamanda varoluşun
yeni formuna katkıdır. Bu yüzden her biri, geleceğin inşasında birer taşıyıcı
sütundur.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder