Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GEÇİCİ MUTLAK GÜÇÜN GÖLEGESİ ve ŞEFFAF TOPLUM

Öncelikle mevcut sistemin krizlerden beslenmeyi bir kenara bırakması gerekiyor. Büyük güçler bu işten memnun. Hatta bu düzenin farklı dinamikleri olduğunu söylediklerini duyuyorum. Yani kendilerince geçerli sebepleri var. Sosyoekonomik sistemin tepesinde olup da gerçekten adil davranmış kim olabilir? Lider dediğimiz insan da bu toplumsal ekosistemin bir parçasıdır. Dolayısıyla vicdan aslında gerçek liderde görünür olur. Onun yaptıklarında, yazdıklarında ama hepsi o toplumun ve dünya insanlarının ortak sesidir. O nedenle bu gerçeği sadece liderler ve öncüler fark etmemeli, başımızda söz sahibi olan herkes fark etmelidir. Öyle ki bu vizyon nedense bir kişide ya da birkaç kişide görünür olur. Özellikle toplum hazır olduğunda. Biz cehenneme inandık. Cennet derken dahi bir ihanet içindeydik. Karnımız doydu, varlıklı azınlıklar açgözlüydü. Yüz binlerce, milyonlarca insan servetini düşündü. Kasada duran paralarına daha çok para koyabilmek uğruna sağlamda kaldılar. Sonra başkaları onların p...

YAŞAMIN PARMAK İZİ ve AMACI

Yaşamın parmak izini okumak gibi… Ve tabii ki insanın aklına şu geliyor: Yaşamın amacı var mı, varsa genel yaklaşım nedir? Yaşamın amacı yoksa –ki bence bu bakış açısı saçmalık– çünkü mikrobiyoloji yaşamın amacı yok diyorsa burada bütün yaşamsal destek ünitelerinden söz ediyorlar. Mikroskobik canlıların gezegenimizin tamamında olduğunu bildikleri için ve bu canlıların bilinç sahibi olmadıklarını bildikleri için, bilinçsiz canlıların bir amaç doğrultusunda hareket etmediklerini, sadece çevresel olgulara uyumlanmak için tepki verdiklerini öne sürüyorlar. Bu bilgiler ışığında en tutarlı bakış açısına sahip olmak bilim insanlarının işi ise, bilim insanlarına bu bilinçli yaklaşımı ve amacı kim verdi? Her şey tepki mi? Düşünsel ve eylemsel söylevlerimiz enerji kanalları ve yönlendirme araçları gibi faaliyet gösteriyor. Bu ilişkiler ağından somut bir olgu üretildiği an, enerjiyi üretmiş oluyoruz. Burada benim dikkatimi çeken şey, insan dönüştürmeyi tamamlayınca enerjiyi de üretmiş oluyor. ...

LUCA ORTAK ATANIN İZİNDE

Luca’yla birlikte nasıl bir süreç başlamış olmalı ki yaşamın dallanan kollarından, bizler şimdi uzaya yelken açan kaşifler olduk? Toplumsal açıdan bakınca, artık tek hücreli ama karmaşık bir canlı konseptine evriliyoruz. Luca’yı bir daha çağıramıyoruz. Herkesin içindeki Luca’nın mirası olan yaşam tutkusu öldürüldüyse, bu çok üzücü olurdu. Belki de o miras derin bir uykunun dehlizinde, uyandırılmak için bekliyor. Luca uyanırsa, bu başka bir yöne geçmek anlamına gelir. Luca’nın varlığı bir sıçrama gibiydi. Bu konuyu önceden düşündüğümde bir bakıma kavramsal bir sıçramaydı. Luca, ortak atamız olarak basit olan ilk canlıydı ve yaşamın devamını sağlayan sürece dahil oldu Yaşam kendini var ediyor. Sonra kopyalayarak canlılığın devamlılığını her şart altında sürdürmeye çalışıyor. Yaşamsal döngüler bir yerde durağanlaşıyor. Bu durağanlaşan kısımları aşabilmek için, bilinç oluşuyor. Bilinç tek başına bir şey ifade etmiyor. Yaşam, ayrı köklerden veya dallardan gelen uzantılar arasında bağl...

DÜŞÜNEN VİCDAN ve EKOSİSTEM

Geçmişimizi anladığımız zaman ne olur? Öncelikle, geleceğimiz hakkında öngörü sahibi olabilme olanağını keşfetmiş oluruz. Bu ne anlama gelir? Geçmişin ayak izleriyle, geleceğin senaryolarına yakın bağıntılar ve örüntüleri görebiliriz. Geleceğimizi inşa ediyoruz diyenler; burada haklılar. Kendimizi bir şeyi inşa etmek konusunda tam anlamıyla frenleyemiyoruz. Sorunda iki yol görüyorum. İki yoldan biri hayatta kalabilmek için korunaklı bir alan sağlarken, diğeri gelecek kurma adımlarını içeriyor. İkincisi, korunaklı alanda devreye girebilir: hayal, umut ve yaratıcılık. Çünkü bu alanda zaman farklı işliyor diyebilirim. Adalet, güven ve düzen, evrensel normlarla görünür olmalı. Bu nedenle sanatçılara ve bireysel ile toplumsal anlamda vicdanı duyarlı kılacak kavrayışlara ihtiyaç duyuyoruz. Hayatın adil olmadığını söylüyorlar. Peki, hayatın vicdanı var mı? Hayatın bir şekilde vicdanı olması, hayatın devam ediyor olmasıdır. Düşünelim, ama bencilce değil. Kendini bencilliğin kafesine kapatmı...

ÖRÜNTÜLER ve KÖKLERİN SESSİZLİĞİ

Bir ağaç düşünelim; kökleri sağlam görünse de çıkan fırtınaya dayanamıyor ve sonunda yıkılıyor. Yıkılan ağacın kökleri toprağın altından dışarıya çıkar. Kalın ve kılcal kökleri, görünmeyen yanlarıyla yaşamın mistik yönünü temsil ediyor. Genel durum böyle. Ağacın devrildiği noktadan tesadüfen bir çocuk geçerken, dönüp kılcal köklere baktığında bir örüntü fark ediyor. Kılcal kökleri bir şeye benzetiyor ve yetişkinlere anlatıyor, fakat sözlerine kimse itibar etmiyor. Çocuk eve gidiyor ve gördüğü örüntüyü düz bir tahtanın üzerine çiziyor.  Ertesi gün devrilmiş ağacın yanından yaşlı bir çiftçi geçiyor. Ağacın başında olan adamlara, “Bu ağacın köklerinde şu hastalık var; bu ağaç ondan dolayı devrilmiş,” diyor. Adamlar bu tanıdıkları yaşlı amcanın sözlerine kulak verince, yaşlı amca, “Bu hastalık diğer ağaçlarda da başlamış olabilir,” diyor. Onlara bu hastalık için tedavi öneriyor. Ama dayanamayıp soruyorlar: “Sen bunu nasıl anladın ki?” Yaşlı amca cevap veriyor: ‘Benim torunum var. D...

TİN ve TOZLAŞMA

Kendimizin ötesine çıkmakla başlıyoruz… Çünkü her şeyi bilmek mümkün değil. Bilgiyi aramak, bilgeliği talep etmek, kendi sınırlarımızı aşmakla mümkündür. Bir kişinin bilgeliği elbette değerli olabilir; ama esas olan, toplumun ve insanlığın bilgeliğidir. Gerçek farkındalığa ulaşmak istiyorsak, kendi küçük dünyamızın dışına çıkarak, başkalarının da kendi evrenlerine sahip olduğunu anlamalıyız. Ne yazık ki, yozlaşmış bir dünya bu anlayışlarımızı daraltıyor. Şehirler artık adeta birer suç makinesi gibi çalışıyor. İnsanlar, menfaatleri uğruna fikirleri birbirine çarpıştırıyor ve çıkarlarını ustaca gizliyor. Erdemin ışığı, bugün sadece kitap sayfalarında parlıyor. İnsanların zihnini açacak, ruhunu besleyecek, kendine ait özel ve güzel anlara sahip olması gerekiyor. Hevesimizle, zevkimizle, karmaşık tutkularımızla hareket ediyor; davranışlarımızın sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Bu zor bir süreç. Çünkü bizim gibi toplumlarda herkes, birbirinin polisi. İyi ve farklı bir şey yapmak neredeyse imkân...

CESUR ADAMLAR ve ŞARKILAR

Ödzi, artık günümüzde bilinç ve hayal gücümüz sayesinde yeniden doğdu. Ödzi, bizim geleceğimiz mi? Onunla karşılaştığımda, kısık ve anlamadığım bir dilde Alpleri özlediğini işaretlerle anlatmaya çalışıyordu. Şehir hayatı ona göre değilmiş; çünkü Alpler’de yaşarken her gün, onun için dünün devamı değilmiş; günler bir hediye gibi geliyormuş. Aslında güneşi ve yağmuru kutsamıyormuş; tam tersi, doğa Ödzi’yi kutluyormuş. İnsanların bakarken hissettikleri, ama adlandıramadıkları gerçek duygu işte buymuş. Mesajı şuydu: “O, güneşi, rüzgarı ve yağmuru kutsamıyor. Güneş, rüzgar ve yağmur insanı kutluyor.” Bu mesajı duyan ben olmalıydım. Kurtuluşunuzu arıyorsunuz. Sizi kutlayan doğanın sesine kulak verin, onun çığlıklarına işitin. Sonra kendinizi yaratın. Ödzi aslında sizlersiniz. Benimle hikâyesi aracılığıyla bilinçaltı bir bağlılık kurabilmek için adım atıyordu. Ödzi’ye duyduğumuz sempati ve insanlığın kadim gölgesi, karanlıkta yanabilen bir ışıktı. Hikâyesi, bilincimde aynayı kendime çevirm...

O DÜŞ GÖRÜYOR

O düş görüyordu; düşünlerinde gördüğü bir evrendi. O evren kendisiydi. Işık içindeydi. Evren, kendisinde olanı ilk anda tanıyordu. Evrenin kendisi de ışıktı. Uzamın dipsiz karanlığı bile ışıktı. İnsan, içindeki o karanlığa bakınca, karanlığın ışığında dans etmeye başlıyordu. Can Ezgin  Telif  Hakkı Saklıdır   

PASİF ENERJİ: PARADOKS MU, DENGE UNSURU MU?

Aslında evren, bir enerji paradoksunu işaret ediyor. Bize ulaşan enerji kadarını bilimsel veriler, analizler, matematiksel kuramlar ve deneylerle bilgi hâline getiriyoruz. Tersinden bakarsak, biz bildiğimiz kadar evrenin enerjisine maruz kalıyor ve onu kullanabiliyoruz. Bu süreç doğal şekilde bize ulaşsa da, bu enerjiyi üretiyor, depoluyor ve kontrol ediyoruz. Görünüşe göre burada bir paradoks yok. Peki, paradoks nerede? Bir fikrimiz var mı? Paradoks, enerji açılımı ve saçılımında ortaya çıkıyor. Buna ne diyelim? Evren, bir enerji saçılımı sürecinde var olmaya başlamış olabilir. Ancak enerji içinde, saçılım yapan enerjiden daha pasif bir enerji arasında bir taşıma söz konusu olabilir. Yani, evren oluşmadan önce, pasif enerji taşıyıcısı var olmuş olabilir mi? Çünkü enerji saçılması teoriyi destekliyor gibi görünüyor. Saçılmadan önce bu pasif enerji bir şekilde toplanıyor ve ardından güçlü bir enerji açığa çıkıyor. Güzel olan ise şu: Açığa çıkan enerji saçılımını, bu pasi...

ATEŞ ve SANATIN YARATICI GÜNEŞİ

İnsanlar kendilerine karşı dürüst olmayı başardıklarında, kaybedeceklerini düşünüyorlar. Zihinlerindeki her şey büyüyüp düğümlendikçe, bazen o kadar ağırlaşıyor ki, hayatları rayından çıkarsa ve içlerindeki kabuslar gerçek olursa, endişeyle kendilerini tedirgin hissediyorlar. Birçok insan düşünmüyor, taklit ediyor. Hatta karar verirken bile içgüdüleriyle hareket ediyor. Oysa içgüdüler yerine, duyarlı bir şekilde düşünebilmek, insanın en güçlü mekanizması olmalı. Ama sistemin kışkırtıcı tutumu ve toplumsal dinamikler, insanların bu yanlarını içgüdülerini uyandırmak için kurulmuş. Düşünebilmenin modeli bile yönlendirilmiş bir süreç; gözlerimizle gördüğümüz her şeyin ötesinde bir labirent. Armağan olup olmadığını bilemem. Gerçekten düşünmesini bilen ve gören  insanın ödeyeceği bedel, çoğu zaman kendi kendini imha etme sürecidir. Birçok düşünür ve yazar bunu fark etmiş; kendilerini veya yanlarındaki insanları bilinçli bir şekilde imhaya sürüklemişler. Ben hep düşündüm: Neden bu yolu ...