Aslında evren, bir enerji paradoksunu işaret ediyor. Bize ulaşan enerji kadarını bilimsel veriler, analizler, matematiksel kuramlar ve deneylerle bilgi hâline getiriyoruz. Tersinden bakarsak, biz bildiğimiz kadar evrenin enerjisine maruz kalıyor ve onu kullanabiliyoruz. Bu süreç doğal şekilde bize ulaşsa da, bu enerjiyi üretiyor, depoluyor ve kontrol ediyoruz. Görünüşe göre burada bir paradoks yok. Peki, paradoks nerede? Bir fikrimiz var mı?
Paradoks, enerji açılımı ve saçılımında ortaya çıkıyor. Buna ne diyelim? Evren, bir enerji saçılımı sürecinde var olmaya başlamış olabilir. Ancak enerji içinde, saçılım yapan enerjiden daha pasif bir enerji arasında bir taşıma söz konusu olabilir. Yani, evren oluşmadan önce, pasif enerji taşıyıcısı var olmuş olabilir mi? Çünkü enerji saçılması teoriyi destekliyor gibi görünüyor. Saçılmadan önce bu pasif enerji bir şekilde toplanıyor ve ardından güçlü bir enerji açığa çıkıyor.
Güzel olan ise şu: Açığa çıkan enerji saçılımını, bu pasif taşıyıcı enerji dengeleme görevi üstleniyor olabilir. Paradoks şurada: Hiçbir enerji yoktan var olmuyor. Ama evrenin oluşum teorilerine göre enerji yoktan var olabiliyor. Peki, bir enerjiyi harekete geçiren sebep neydi? Hâlâ bunun üzerinde düşünüyor olmalılar. Bu devasa enerji salınımları, düzenleyici enerji aracılığıyla taşınıyor.
Dolayısıyla enerji içinde enerji olmalı. Pasif enerji, belki de şu anda uzayın kendisidir. Bu pasif enerji bir noktada tekrar toplanınca ardından evren ve evrenler yeniden oluşacaktır. Buradan şu sonuca varabilirim: Bilim kurgu tadında, sonsuz ve sınırsız temiz enerji burnumuzun ucunda. Bu enerji aktıkça ve düzenleyici enerjiyle, doğası gereği filtrelenerek insana yansıtılırsa, radyasyona maruz kalmış bir insanın hücreleri nasıl bozuluyorsa, bu dengeleyici enerjiye maruz kalan insanın da hücreleri onarılabilir. Belkide gelecekte bu enerji sayesinde yıldızlar arası yolculuklar olanaklı duruma gelebilir.
Kısacası, bugün evrenin özüne dokunacak mıyız? Bu enerji bizim için hala masum değil. Yani biz hâlâ birbirimizi bu enerji için tüketiyoruz.
İnsan kendini bu pasif enerjiyle uyumlu hâle getirirse ne olur? Farkındalıkla bu pasif enerjiyi tanımlamak ve onun bir dili olduğunu keşfetmek ne anlama gelir? Böyle bir süreci dönüşümsel şekilde seviyeye taşımak ne demektir?
Elbette benim bir önerim yok; şu aşamada bu enerjiyi yönlendiremeyiz. İnsanlık o bilinçte mi? Bu enerjinin sorumluluğunu alabilecekler mi? Böyle bir enerji, zihinle kontrol edilecek bir enerji değil. En azından bizi aşıyor. Ama bu enerjiyi bir imgeyle ruhumda görünür hâle getirmiş olabilirim. Kontrol edemem; ben insanım. Gelecekte insanlık bu enerjiyi hak edecek olursa önü açılır. Ama dünyada savaşlar böyle devam ederse bu süreç biraz zor.
Şimdi bilimsel açıdan soralım: Pasif enerji, yayılım yapan enerjiyi nasıl dengeliyor? Bu dengeleme sırasında ne ortaya çıkıyor? Madde mi, yaşam mı? Biz farkında olmadan bir şeye dokunuyoruz ama neye?
Bütüncül düşünelim. Gözden kaçırdığımız bir konu varsa, yani düşüncemi destekleyecek bir bütüncül anlayışta algıda seçicilik varsa, buna uyarlanabilir ve görüşlerimizi paylaşabiliriz.
Evren, enerji salınımı sırasında oluşuyor. O enerji salınımının bir yanı, bütün ve toplu bir yapıydı. Pasif enerji, bu bütünlüğün görünmeyen yanı aslında. Pasif enerji, enerji salınımı ve dağılımı için bir zemin görevi görüyor. Böylece açığa çıkan enerji dengeleniyor ve göreceli zaman kavramı ortaya çıkıyor. Bu süreç, hareket ve dengelenmeyle bir "liste zamanı" açığa çıkardı. O nedenle zaman göreceli oldu. Çünkü dengelenme zemini, yani uzayda bulunan pasif enerji, lokal yapısıyla uyumlu hâle geldi.
Pasif enerji dengeyse, bu enerji de sapmalar meydana getirecek mi? Yoksa evrende her galaksi çarpışması sırasında pasif enerji güçleniyor mu?
Belki de bir zaman sonra evrenimiz, bir şekilde başka evrenlerin doğmasına sebep olacak.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder