Kendimizin ötesine çıkmakla başlıyoruz… Çünkü her şeyi bilmek mümkün değil. Bilgiyi aramak, bilgeliği talep etmek, kendi sınırlarımızı aşmakla mümkündür. Bir kişinin bilgeliği elbette değerli olabilir; ama esas olan, toplumun ve insanlığın bilgeliğidir. Gerçek farkındalığa ulaşmak istiyorsak, kendi küçük dünyamızın dışına çıkarak, başkalarının da kendi evrenlerine sahip olduğunu anlamalıyız. Ne yazık ki, yozlaşmış bir dünya bu anlayışlarımızı daraltıyor.
Şehirler artık adeta birer suç makinesi gibi çalışıyor. İnsanlar, menfaatleri uğruna fikirleri birbirine çarpıştırıyor ve çıkarlarını ustaca gizliyor. Erdemin ışığı, bugün sadece kitap sayfalarında parlıyor.
İnsanların zihnini açacak, ruhunu besleyecek, kendine ait özel ve güzel anlara sahip olması gerekiyor. Hevesimizle, zevkimizle, karmaşık tutkularımızla hareket ediyor; davranışlarımızın sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Bu zor bir süreç. Çünkü bizim gibi toplumlarda herkes, birbirinin polisi. İyi ve farklı bir şey yapmak neredeyse imkânsız.
Bu yüzden ben, kendi adıma, güzel insanların hikayeleri üzerinde düşünüyorum. Yaşantılarında aldıkları kararları, kavramaya çalıştıkları gerçekleri somut ve soyut örneklerle anlamaya çabalıyorum. Onlar, duymayı ve görmeyi, eğip bükmeden öğrenmişler.
Kendimizi tanıdıktan sonra evrenin ruhunu kavramaya başlıyoruz. Sonra biz de bu evrensel akışa dahil oluyoruz. Bu, benim gözümde bir yaşam felsefesi. Böyle düşünenler, değişimin geçişlerini görebilir; nesnel dünyanın biçimlerini fark edebilir. En önemlisi, nesnelerin ve koşulların insan zihninde nasıl anlam kazandığını, bu anlam üzerinden gerçeğin ruhunu deneyimlediğimizi kavrayabilirler. Bu bilinçle, insanların sosyolojik gerçekler içinde doğacak ortak anlamı ve ruhsal dalgalanmalarını görebiliriz.
Büyük dalgaların önüne geçemeyeceğimizi anlıyoruz. Çünkü bu dalgaların yaratıcısı yine biziz. Şikâyet ettiğimiz her şeyin kaynağı insan. Bitmeyen tek şey, şikayetlerimiz ve onları yansıtma biçimlerimiz. Ekonomiyi, yaşam şekillerimizi, doğada olmayan ama ölümümüze sebep olan zararlı nesneleri ve bu dünyayı biz inşa ettik. İnsanlar bu olumsuz koşullardan çıkmak için mi hareket etti? Hayır. Bu, irade gücüyle yönlendirilecek bir süreç değil. Ama okuyan, araştıran ve düşünen insanlar, insanlık ve uygarlık adına köprüler inşa edebilir.
Köprüler kurmak, tek başına yeterli değil. Çünkü köprüler daima tehlike altında. Ama dans etmeyi ve şarkıyı duymayı bilenler, evrensel bir tin aracılığıyla estetik ve etkili bir süreci inşa edebilir.
“Bunu yapacağım” demek, hiçbir şeyi anında var kılmaz. Açılmak gerekir; içten kapsayıcı şekilde açılmak…
Ben genellemelere başvuramam. Çünkü yetkin değilim. İnsanlar gibi toplumlarında halleri, tutumları çeşitlidir. Hepimiz, yaşadığımız toplumda bir kast gücüne bağlıyız. Bireyi tanımayan, cevherini göremeyen bir toplum, “ben bireyim” diyen gerçek bireyleri bile birbirinden ayıramaz. Böyle toplumlar, olduğu yerde saymaya devam eder.
Sanat için nefes almaya devam edeceğim. Yapacağım ve gideceğim. Kimse, sanatım ve yapıtlarım aracılığıyla geliştirdiğim anlayışı tam olarak belki kavrayamayacak. Sanatımı, kültürel anlamda evrensel tine dokunmak için yapıyorum. Bu böbürlenmek değil; mesele insanların evrensel tine dokunmayı bırakmaları.
Var olanı yok saymıyorum. Hastalığın sebepleri ortada; istemesem de, sevmesem de, bu belirtileri ve nedenleri görmezden gelemem. İnsanlığı tehdit eden çok şey var. Çünkü hastalık yaratan canavarlar var.
Karşı durmuyorum; dokunuyorum. Ne deli, ne deha, ne avanak, ne sevgisiz; hiçbiri yok sayılmıyor. Arayanın yoluna çıkacak bütün yollar.
Dünyada insanlar, hatta köklü kurumlar, ne yapacakları konusunda kafa karışıklığı yaşıyor. Bir arayış içindeler. Güzelim Avrupa kendi içinde bir savaşın eşiğinde; ülkemiz siyasal anlamda iç karışıklığa gebe. Asya’daki jeopolitik krizleri saymıyorum bile. ABD, barış adı altında dünyadaki taşları yerinden oynatıyor. Çözüm gibi görünen adımlar artık çözüm değil; yapılan anlaşmalara taraflar sadece birkaç hafta sadık kalıyor.
Bugün tuvalime umudu taşıdım. Kanlı ay var; ama ben umudu, doğayı yok saymayarak dirilttim. Karşıma çıkan kavramlar alan açıyor ve somut ile soyut çizgiler ışığın içinde dans ediyor. Tin, görünür olmak için çiçekler gibi tozlaşıyor.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder