Ana içeriğe atla

ÖRÜNTÜLER ve KÖKLERİN SESSİZLİĞİ

Bir ağaç düşünelim; kökleri sağlam görünse de çıkan fırtınaya dayanamıyor ve sonunda yıkılıyor. Yıkılan ağacın kökleri toprağın altından dışarıya çıkar. Kalın ve kılcal kökleri, görünmeyen yanlarıyla yaşamın mistik yönünü temsil ediyor. Genel durum böyle.

Ağacın devrildiği noktadan tesadüfen bir çocuk geçerken, dönüp kılcal köklere baktığında bir örüntü fark ediyor. Kılcal kökleri bir şeye benzetiyor ve yetişkinlere anlatıyor, fakat sözlerine kimse itibar etmiyor. Çocuk eve gidiyor ve gördüğü örüntüyü düz bir tahtanın üzerine çiziyor. 

Ertesi gün devrilmiş ağacın yanından yaşlı bir çiftçi geçiyor. Ağacın başında olan adamlara, “Bu ağacın köklerinde şu hastalık var; bu ağaç ondan dolayı devrilmiş,” diyor. Adamlar bu tanıdıkları yaşlı amcanın sözlerine kulak verince, yaşlı amca, “Bu hastalık diğer ağaçlarda da başlamış olabilir,” diyor. Onlara bu hastalık için tedavi öneriyor.

Ama dayanamayıp soruyorlar: “Sen bunu nasıl anladın ki?”

Yaşlı amca cevap veriyor: ‘Benim torunum var. Dün akşam bir tahtanın üzerine resim çizmiş ve bana göstermişti. Bu resmi görünce, rüzgârda devrilmiş ağacın hastalandığını anladım. Çünkü resimdeki şekiller ve biçimli evrilmeler bir hastalığın habercisidir. Ben de kalkıp geldim.

Adamlar şaşkınlıkla hatırlıyor: “Amca, dün torunun buraya geldi, bize bir şeyler söyledi. Dev örümcek gördüğünü anlatmıştı. Biz aslında çok da önemsememiştik.”

Bu tablo karşısında gördüklerimiz sadece fırtınada devrilmiş bir ağaç değildi. Günümüze dönüp bakınca insanlığın gözü hepten kararmış durumda. Egolarına sarılmış, çıkarcı ve korkaklar vicdanın kalbine perde çekiyor. İnsanlar kısa vadeli kazanç ve güç çatışmaları uğruna vicdanlarını susturuyor. Toplumsal kurum ve kuruluşlar, sistem reflekslerini çoğu zaman şiddet ve baskı üzerine kurguluyor. Savaşlar, ekonomik krizler ve sosyal eşitsizlikler yaratıyor. Yaşadıklarımız sistemin kriz doğurganlığıdır.

Kalbi kararmış insanlık, toplumsal vicdanı görmezden geldiğince sistemin refleksleri şiddet odağına dönüşüyor. Güç sahipleri, yasaları ve kuralları kendi çıkarlarına uyacak şekilde eğip bükerek vicdanları rafa kaldırıyor. Kendi çıkarlarını ve meşruiyetlerini sürdürmeye odaklanıyorlar. Bu yalnızca bireysel adaletsizliğin sebebi değil; toplumsal ve küresel ölçekte bir yozlaşmadır. Zalimliğe uğrayanların vicdan terazisi adaleti koruyamaz hâle gelince, zaman ve yaşam farkında olmadan adaletsizliğe mahkum edilir.

İnsan, bireysel gözlemler ile toplumsal yaşam arasında bir köprü inşa etmelidir. Yaşlı amca, adaletin yalnızca mahkeme salonlarında ya da resmi kurumlarda var olmadığını söyler. Vicdanın ağır ve sessiz işleyişinde, doğru zamanın gelmesini bekleyen bir denge vardır. Arı vicdan, bu dengeyi korur ve toplumsal vicdanla birlikte adaletin sağlanacağını bilir.

Can Ezgin

Telif  Hakkı Saklıdır  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DEMOKRASİ İÇİN KİLİT UNSURLAR

Basın, kamusal alanda doğru bilgiye erişimi sağlayarak demokratik süreçlerin sağlıklı işleyişi için kritik öneme sahip toplumsal bileşendir. Özellikle toplumsal ya da politik krizlerde basın, kamuoyunu bilgilendirerek halkın doğru kararlar almasına yardımcı olur. Basının özgürlüğü, demokratik değerlerin korunması ve halkın bilinçli bir şekilde kararlar alabilmesi için temel bir hak olarak kabul edilir. Ancak, basın mensuplarının hatalı haber yapması durumunda dahi onları suçlamak ve hedef göstermek, demokrasiyi tehdit eder. Basına yönelik suçlamalar, yalnızca basının özgürlüğünü sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda halkın özgürce bilgi edinme hakkını da engeller. Bu nedenle, basın mensuplarına yönelik baskılar, hem toplumu bilgilendirme işlevini zedeler hem de demokratik süreçleri tehlikeye atar. Bağımsız ve demokratik toplumlarda, gerçek suçlular adalet önüne çıkarılmalıdır. Toplumları yönetenler ve güç sahipleri, hukukun üstünlüğüne saygı gösterdiklerinde ve suçlular adil bir biçimde y...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ'NDE DENGE KÖŞE

Masanın ortasında üç büyük harita yer alır: Ukrayna, Ortadoğu ve Güney Asya.  Ortadoğu’daki çatışmalar ve Güney Asya’da patlak veren Hindistan ile Pakistan arasındaki savaş, küresel krizlerin oluşturduğu Bermuda Şeytan Üçgeni'nin son köşesini tamamlar. Bu jeopolitik üçgen, çatışma ve belirsizliklerin merkezi olarak adlandırılmıştır. Diğer gölgede, Güney Asya haritası odanın karanlık ve belirsiz bir noktasında durur; Ortadoğu'nun haritası ise biraz daha belirgindir. Bir perde, arka planda denizlerin gümbürtüsünü ve uğuldayan rüzgârı temsil eder. Kapıdan içeriye, zaman zaman bir kâhin ya da bir anlatıcı gibi bir figür girer. Anlatıcı (derin bir sesle): Bermuda Şeytan Üçgeni’ne adım atıyoruz… Fırtınalar arasında kaybolan gemiler gibi... Bir yanda Ortadoğu'nun kudretli, yakıcı sıcaklığı, diğer yanda Ukrayna'nın fırtınalı kışı… İki köşe, her biri farklı bir dünya, farklı bir zaman dilimi... Ama hepsi bir şekilde birbirine bağlı. Denge, her iki köşede de bir sırrı barı...

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ: DÜNÜ VE BUGÜNÜ

Dünya bazen karmaşık bir labirent gibi hissettirir. Ülkeler ve insanlar, çıkar çatışmalarının ve tarihsel yaraların ortasında savrulurken, sanki görünmez bir güç bu karmaşayı daha da derinleştirir. Bugün dünya, yeni bir Bermuda Şeytan Üçgeni'nin kıskacında. Bu üçgenin köşeleri; Avrupa'da Ukrayna Savaşı, Ortadoğu'da bitmek bilmeyen çatışmalar ve Asya'da Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimle şekilleniyor. Bir yanda toprağın, diğer yanda inancın, öte yanda ise kimliğin savaşı... Hepsi bu üçgenin içine çekiliyor.  Tarihsel Arka Plan: İmparatorlukların Çöküşü ve Modern Bermuda Bu çatışmaların köklerini, imparatorlukların çöküşünde buluyoruz. Avrupa’da çatışma kökenleri, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorluklarının yıkılışıyla şekillendi. SSCB'nin dağılması, Ukrayna krizine zemin hazırlayan sınır ve kimlik sorunlarını derinleştirdi. Ortadoğu ise kolonyal mirasın yükü altında kaldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Batılı güçlerin müdahaleleri, etnik v...