Öncelikle mevcut sistemin krizlerden beslenmeyi bir kenara bırakması gerekiyor.
Büyük güçler bu işten memnun. Hatta bu düzenin farklı dinamikleri olduğunu söylediklerini duyuyorum. Yani kendilerince geçerli sebepleri var. Sosyoekonomik sistemin tepesinde olup da gerçekten adil davranmış kim olabilir?
Lider dediğimiz insan da bu toplumsal ekosistemin bir parçasıdır. Dolayısıyla vicdan aslında gerçek liderde görünür olur. Onun yaptıklarında, yazdıklarında ama hepsi o toplumun ve dünya insanlarının ortak sesidir. O nedenle bu gerçeği sadece liderler ve öncüler fark etmemeli, başımızda söz sahibi olan herkes fark etmelidir. Öyle ki bu vizyon nedense bir kişide ya da birkaç kişide görünür olur. Özellikle toplum hazır olduğunda.
Biz cehenneme inandık. Cennet derken dahi bir ihanet içindeydik. Karnımız doydu, varlıklı azınlıklar açgözlüydü. Yüz binlerce, milyonlarca insan servetini düşündü. Kasada duran paralarına daha çok para koyabilmek uğruna sağlamda kaldılar. Sonra başkaları onların paralarıyla para kazandı. Ama hiçbiri “Bu paralar aslında dünya malı, ben gidince ne olacak?” demedi. Onlar sadece bir rüya görüyorlardı: zenginlik rüyası. Bu nedenle su ve yiyecek götürülecek ülkelere temel gıda yardımları, eğitim yardımları yapılmadı. Bencillik her zaman insanın en önemli motivasyon aracı oldu.
Ben kendi adıma cehennemden de kötü bir noktada olduğumuzu biliyorum. Çünkü açgözlülük yapan bir avuç insan cezasını çekmiyor. Milyonlarca insan aç yatıyor. Biz farkında olmadan öyle bir şey yarattık ki insanların yarattığı psikoloji kitle davranışlarını doğrudan etkiliyor. Yani insanların vicdanı o nedenle mahkûm.
Bir çılgınlık hali çökerse insanların üzerine o zaman her şey yerinden oynar. Ölüler ayağa kalkar. Cehennem görünür olunca ne olur? Birçok masum insan ölür, dünyadaki “tanrılar” yine yaşar.
Ben sadece insanların yol aldıklarını düşünenlerdenim. Önce insanlar anlamak istedi ve oyuna dahil oldu. Bir yandan yaratırken diğer yandan yok etti. Böylece doğanın dilini çözdü ve kendi ruhuna ayna tuttu. Aslında her şey iyi olacak. Bu bizim sırrımız olsun. Yani evrimsel bir sürecin içinde yer alıyoruz. Bu evrimin sonunda bizde bir şey oluşacak. Biz de şahit olacağız. “Biz” derken insanların hallerinden söz ettim.
Artık bu konu biraz etkili bir kırılmaya doğru yol almaya başladı. Çünkü evrimsel süreçlere müdahale ediyoruz.
Kaos olmadan insanlardan bir uyanış beklemek çok yerinde. Bunu yapabilecek kudretteyiz, her türlü zorluğa rağmen. Çünkü evrimsel süreçlere müdahale ediyoruz. Ve ne zamandan beri birileri özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan beri insanlığın tepkileri ve sınırları test ederken kayıtlar alınıyor. Ve hâlâ böyle devam ediyor. Asıl ilginç olan, bu izlemeyi ve dinlemeyi yapanlar neden ve hangi maksatla başlattı ve hâlâ bu takip devam ediyor? Neden bu süreçler önemli?
Devamı var. Biz böyle bir çağa adım attıktan sonra insanları ve olayları izlemek ve takip etmeliydik. Çünkü sistemin bir gün tıkanacağını tahmin ediyorduk. Yani son 75 yılda yaşanan teknolojik ve sistemsel değişiklikler, dünyaya gelen ilk ve tek değişim dalgasının nedenlerini ve sebeplerini kaydetmek zorundaydık. Ve nitekim oldu. Şu anda elimizde bulunan yeniliklerle ilgili veriler, binlerce yılın verisinden daha fazla ve daha önemli.
Bugünün ekonomisi ve yaşadıklarımız çok önemli. Eşi benzeri yok. Dünyada bunca kriz var. Eğer biz hâlâ yerimizde sayıyor olsaydık, eski hantal anlayışlarımızla bu büyük krizleri nasıl yönetirdik? Şu anda 1960’larda kaldığımız gibi olsaydık, 3. Dünya Savaşı çıkmıştı.
Bu bilgilerin ışığında insanlık artık tarihi yaşamıyor, yazıyor. Aslında tarih daha da hızlanacak. Çağlar kısalacak, bir asırlık döngü 30 yılda tamamlanacak.
İnsanlar mutlak gücün peşinde. Kendimizi kandırmayalım. İnsanlığın emelini biliyoruz. Doğayı sil baştan yaratmak isteyen bir akılla karşı karşıyayız. Mutlak güç, “cehennemden çıkış” diye pazarlanacak.
Dolayısıyla sistem bizi izliyor ve canlı kayıtlarla biliyorsa, böyle şekillenen tarih içinde insanlık ne yaratır? Bu yapıyı kuranların umarım büyük ve eşsiz bir vizyona sahip olmaları gerekir. Ortada çok değişken var. Ama o değişkenler gerçekleşse bile tepkiler ve yansımalar biliniyor olmalı.
Tuzakları deşifre eden ve edecek bir sistem… Ama radikallerin dünyada bu sistem kimlerin hizmetinde ya da işletiminde? Şu anda kişiselleşen güç odaklı liderler var. Bunların bu dönemde olmaları tesadüf değil. Bu sayede değişim talebi içeriden yapılmakta. Peki bu değişim talebini yapanların önceliği ne olacak? Tabii ki kişiselleşmiş ve yozlaşmış yönetim şekillerinin tam tersi. Bu durum sistem tarafından öngörülmüş olmalı.
Böyle bir güç beni yerimden kıpırdatmaz ama birçok insanı ve yapıyı yerinden oynatır, hatta zıplatır. Başlangıçta kontrol şart. İnsanlığın geneli potansiyel suçludur, kendimizi kandırmayalım. Birçok liderin eli kanlıdır.
Ondan sonra devreye değişim ve yenilikler girer. Adaptasyon süreçleri evlerdeki veri analizine göre başlatılır. Atamalar ve kararlar bilgi temelli, aydınlatıcı ve şeffaf yapılır. Demokrasi geçici olarak kaldırılır, onun yerine her bireye söz söyleme ve kendini ifade etme imkânı verilir. Şu anda sosyal medya, niteliksiz de olsa bu işin temelini atıyor.
Özetle: Bilgi teknolojileri, iktidar iradesiyle şekilleniyor. Bu nedenle teknolojik gelişmeler birçok toplumun önünde ilerliyor. Bu teknolojilere sahip olanlar ise vizyoner yaklaşımlara daha yatkın oluyor.
Önce mutlak güç test ediliyor. Ardından demokrasiler geçici olarak askıya alınıyor. Teknolojik entegrasyonlar, topluma yukarıdan aşağıya dayatılıyor. Sonra, kontrollü ve yumuşak bir geçişle “şeffaf topluma” adım atılıyor.
Şeffaf anlayışlar üzerine kurulan yönetişimsel temeller, kısmen de olsa demokrasiye ihtiyaç duyulmasına yol açacak. Belki de bu, tarihte bir ilk olacak: Şeffaf toplumda demokrasinin yeniden tanımlanması gerekecek.
Can Ezgin F
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder