Giriş: Sistemlerin Kırılganlığı ve Günü Kurtarma Politikaları
İnsanlık tarihi boyunca karşılaştığımız büyük krizler, çoğu zaman radikal
dönüşümlerin değil, geçici çözümlerin habercisi oldu. Değişim talepleri,
statükonun çeperinde dolaştı; köklü müdahaleler yerine sistemin kendi çöküşünü
geciktiren tedbirler devreye sokuldu. Bugün geldiğimiz noktada, bu kısır döngü
daha da belirgin: Kapitalist sistemin neden olduğu sosyal eşitsizlikler,
çevresel felaketler ve ekonomik krizler, kalıcı ve bütünsel çözümleri zorunlu
kılıyor. Devletler ve şirketler, sistemin dokunulmazlığına sadık kalarak
yalnızca "yama" üretmeye devam ediyor.
1. Karbon Ticaretinden Arınmaya Uzak Bir Dünya
Küresel ısınma çağımızın en acil sorunu. Ancak çözümler, hâlâ piyasa
mantığının dışına çıkabilmiş değil. Karbon vergileri ve karbon ticareti gibi
uygulamalar, doğaya verilen zararı durdurmaktan ziyade, onu mali bir terime dönüştürüyor.
Kirletenin, kirletmeye devam edebilmek için ödeme yapması, ekolojik suçların
meşrulaştırıldığı bir sistem yaratıyor.
Fosil yakıt kullanımının azaltılması gerektiği bilimsel olarak açıkken, bu
sektörlere verilen sübvansiyonlar hâlâ devam ediyor. Yenilenebilir enerjiye
geçiş, çoğu zaman sembolik projelerle sınırlı kalıyor. Gezegenin sınırları
daralırken, sistem kendi kârlılığını öncelemeye devam ediyor.
2. Eşitsizlik: Yardımlarla Maskelenen Derin Uçurum
Dünyanın birçok bölgesinde gelir eşitsizliği uçurum hâlini aldı. En zengin
%1’lik kesim, toplam servetin çoğunu elinde tutarken; yoksulluk, milyonlarca
insan için kronik bir gerçekliğe dönüştü. Devletlerin bu soruna verdiği tepki
ise, genellikle sosyal yardımlar aracılığıyla geçici rahatlama sunmak oluyor. Fakat bu, temel ekonomik yapının sorgulanmadığı bir denge kurmaya çalışmaktan
öteye geçmiyor.
Eşitsizlik, yalnızca gelirle sınırlı değil. Eğitim, sağlık, barınma ve
hatta iklim krizine karşı dayanıklılık gibi temel yaşam alanlarında da
eşitsizlikler büyüyor. Bu koşullarda, sosyal yardımlar bir tür “vicdan konforu”
halini alıyor. Asıl soru ise yerinde duruyor: Neden bu kadar çok yardıma
muhtacız?
3. Çöküşü Geciktirme Stratejisi: Reform Maskesi Altında Statüko
Devletler ve şirketler, sistemin sürdürülebilirliği için sürekli olarak
reformdan söz ediyor. Ancak bu reformlar, genellikle yalnızca semptomları
bastırmaya yönelik. İklim değişikliği, gelir eşitsizliği, göç krizleri gibi
sorunlar, sistemin yapısal çelişkilerinden doğuyor. Bu çelişkiler çözülmedikçe,
yapılan her müdahale sadece bir "geciktirme" işlevi görüyor.
Asıl mesele, bu oyalama stratejisinin bir yönetim biçimine
dönüşmüş olması. Çözüm üretmeyen ama çözüm arıyormuş gibi görünen politikalar,
kamuoyunu yatıştırıyor; ama sistemi dönüştürmüyor. Böylece yama üstüne yama
yapılan kumaş, sonunda kendi ağırlığını taşıyamaz hale geliyor.
Sonuç: Yeni Bir Hayal, Yeni Bir Sistem
Tüm bu krizler içinde asıl ihtiyaç duyulan şey, teknik düzenlemeler değil; hayal gücüdür. Mevcut sistemin sınırları içinde dolaşan çözümler artık yetersiz. Doğaya saygılı, adaleti merkeze alan, ekonomik paylaşımı yeniden kurgulayan bir düşünce yapısına ihtiyaç var. Bu, yalnızca bir politik program değil; bir varoluş biçimi, bir etik duruştur.
"Dünya, geçici çözümlerle sürdürülebilir değil. Kalıcı bir yaşam için geçici olanı değil, doğru olanı seçmek gerekiyor."
Yeni bir dünya, yeni bir insanlık tahayyülüne ihtiyaç duyuyor. Ve bu tahayyül, artık ertelenemez.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder