Hareket ve döngü üzerinden bakıldığında, ne ilk geleni belirleyebiliriz ne de sonuncuyu. Yaşam dediğimiz şey, başı ve sonu olan bir çizgi değil; uçları görünmeyen bir akıştır. Başlangıç ve son gibi kavramlar, insan zihninin zamanı anlamlandırmak için kurduğu sınırlarla ilgilidir. Oysa evrensel gerçeklik, bu sınırların çok ötesinde devinir.
Hayatı gerçekten hissetmek istiyorsak, dışsal devinim ile içsel varlık hâli arasında kurduğumuz farkları yeniden düşünmeliyiz. Yatağında uzanan biri ile dışarıda yürüyen bir insan arasında, evrensel ölçekte neredeyse hiçbir fark yoktur. Çünkü evrensel hareket, sadece koşanları değil, düşünenleri; sadece dışa dönük olanları değil, içine dönenleri de kapsar. Her unsur, bu büyük döngünün içinde kendi yerini alır. Hareket, sadece adımlarda değil, fark edişte, duruşta, sezgide de vardır.
Belki de bu yüzden, yaşamın içinde yalnızca izleyen değil; taşıyan, yön veren ve bazen dönüştüren varlıklar hâline geliriz. Kendimizi sınırlı bir bedenin içinde değil de, sürekli akan bir varoluşun içinde düşündüğümüzde, asıl sorunun yönü değişir. “Ne yapmalıyım?” yerine, “Bu hareketin içinde nasıl yer alıyorum?” diye sormaya başlarız.
Hareket her zaman gürültülü değildir. Bazen bir düşüncenin doğuşu kadar sessiz, bazen bir nefesin fark edilişi kadar derindir. Bu sessizlik, çoğu zaman büyük dönüşümlerin eşiğidir. Evrende hiçbir şey tamamen durağan değildir. Atomlardan galaksilere kadar her şey, kendi ritmiyle titreşir, salınır, akar. İnsan da bu evrensel titreşimin bir yankısıdır. İçimizde doğan düşünceler, sezgisel yönelişler, nedensizce hissettiğimiz çağrılar; hepsi bu büyük hareketin bize ulaşan izleridir.
Bu yüzden, durağanlık çoğu zaman bir yanılsamadır. Yüzeydeki sessizlik, derindeki devinimi gizleyebilir. Bir taş hareketsiz görünebilir, ama içinde dönüşümler sürer. İnsan bedeni sanki duruyormuş gibi görünse de, içinde her an değişim vardır. Değişim görünmeyebilir; ama etkisi daima hissedilir. Gerçekten yaşayan biri, bu görünmeyen hareketin farkında olandır.
Sonsuz bir hareketin içinde yer alıyoruz. Zamanın ötesinden gelen bir ritme kulak kesilmiş gibiyiz. Ve belki de bu ritim, hâlâ adını koyamadığımız bir kaynağın yankısıdır içimizde. O kaynak, bir giz değil artık — sadece hatırlamamız gereken bir gerçek. Sessizliği duyan, hareketi gören, ve yaşamın döngüsünü kendinde taşıyan herkes, bu kaynağa bir adım daha yaklaşır.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder