Kasabanın bir köşesinde, estetik kaygıları bir türlü bir kenara bırakamamış bir sanatçı yaşardı. Bu sanatçı, geceleri rüyalarında ateşi; sabahlarıysa gökyüzünde uçan kuşların gagalarında ona çiçekler getirmesini izlerdi. Bir gün, bu yoğun duygular arasında, içinde estetik kaygıların kıpırdadığını fark etti.
Bu kaygılar, ona doğada bulunmayan ve ne rüyalarına ne de hayal gücüne ulaşamayan yeni bir form yaratması gerektiği fikrini fısıldıyordu. Ancak sanatçı, zamanla gördü ki, bu estetik kaygılar hayal ile gerçeğin arasına sıkışıp kalan, ara form gibi bir varlığın ışığını gölgeliyordu.
Bu varlık, devinim içinde, tekrarlara yakın hareketler sergiliyordu. Düzlemler, bir döngü sarmalı içinde içeriden dışarıya doğru yıkıma geçiyor, her yıkımın ardından adı henüz konmamış bir varlık doğuyordu. Bu sancılı doğum sürecine tanıklık eden sanatçı, bazı şeylerin gereğinden fazla zorlanmaması gerektiğini kavradı. Anladı ki, varlık ancak yeni formlar sayesinde görünür olabilecekti.
Sanatçı, artık eski formların yankısında kaybolmak istemiyordu. Rüyasında gördüğü ateşin, kuşların taşıdığı çiçeklerin ve doğanın sessiz mesajlarının, kendi içindeki varlık sancısının bir ifadesi olduğunu fark etmişti. İçinde taşıdığı bu sancı, onu yeni bir yaratım eşiğine sürüklüyordu.
Bir sabah, rüzgârın taşıdığı nemli toprak kokusu ve dağların arasında yankılanan sessizlik ona şunu fısıldadı:
"Gerçek formlar, zorlamayla değil, varlığın özünden doğar."
Bu sesi dinledi. Zihninde estetik kaygıların kurduğu engeller birer birer yıkılmaya başladı. Artık hayal ettiği şey, güzellikten çok hakikatin kendisiydi. Güzellik, gerçeğin doğal ışıltısı olmalıydı; ona yapay bir cilâ gibi eklenmemeliydi.
İçsel devinimini izledikçe, varlıkta tekrarlayan hareketlerin doğanın sonsuz döngüsünü yansıttığını gördü. Düzlemler yıkılıyor, ardından başka düzlemler doğuyordu; fakat bu yıkım, bir yok oluş değil, bir dönüşümdü.
Sanatçı, parçalanmaktan korkmadı. Aksine, her parçada kendi varlığının yeni bir yüzünü keşfetti. Bu parçalanış, varlığa daha saf bir form kazandırıyordu. Her yeni form, bir öncekinin hafızasında doğuyor; fakat ona bağımlı kalmadan, kendi ışığını taşıyarak var oluyordu.
Ve böylece sanatçı anladı ki:
Gerçek sanat, estetik kaygıların ötesinde, varoluşun sancısından doğar.
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder