İnsanlar bilmiyor, birbirlerine haksızca dokunuyorlar. Kabullenemeyişin, oyalamanın ve saplantıların ağırlığı var üstlerinde. Oysa midem bulanıyor bu hengâmede. İyi olan bir insan ya da canlı, bir an içinde kötüleşiyor; gözlerine öyle yansıyor. Hırslarının karanlığında dünyaları kararırken, iyilere kötü diyorlar. Görmüyorlar, varsa yoksa kendileri.
Ne acı, değil mi? Farklı düşünenleri ve düş bahçesine sahip olanları yakıyorlar. Yüreklerimiz dağlanıyor. Sonra nefes almak için düşüncelerime çekiliyorum; orayı da ele geçirmek istiyorlar. Başaramayınca daha çok hırslanıyorlar.
Peki, ne var bu düş bahçesinde? Gerçeklerin ve gerçekleşmemiş olayların güçlü yankısı… Beklentisiz, kendine ait bir ruhun ebedi bahçesi…
Düş bahçesi olanlar, siz her şeysiniz. Ölüm bile size dönüp bakarken imrendi.
Ölüm meleği dedi ki:
“Bu nasıl bir insan? Kapısına geldiğimde beni düşüncesine aldı ve beni tanıdı.”
Kanatlarımın altında yaşayan bu insan bana bir bardak temiz hava uzattı:
“Bu bardağın içinde ebediyetin kokuları var. Bu kokular düş bahçemdeki çiçeklere ait. Sen gelince; o bardaktaki mis gibi kokan hava senin,” dedi.
Bu tanıdık yaklaşımım karşısında ölüm meleği ilk defa öldü ve dirildi. Anladı ki bu bahçedeki her şey ölümsüzdür. Bahçenin kapıları ölüm meleğinin ölümsüzlükle ilgili düşüncelerini anlamış olmalı ki sonuna kadar açıldı. Ölüm düş bahçesine yürüyerek girmişti, şimdi uçarak çıkıyordu.
“Gitme. Burada zaman işlemez. Biraz daha kal,” dedim.
Havada durduğu gibi bana döndü, şöyle dedim:
“Al bu canımı; bana ait değil. Bu bahçede beklentiler yok. O yüzden zaman durdu, ilerlemiyor.”
Ölüm meleği şaşkın bir ifadeyle cevap verdi:
“Evet, belki haklısın. Ama sen zaten ölmüşsün, biliyor muydun? Çünkü buradaki her şey canlı; ölümün ruhuyla canlı duruyor. Ben hiç bu kadar kendimi canlı hissetmemiştim.”
Ve ekledi:
“Uygun görürsen, seni arada sırada görmeye, bu düş bahçesinde kendimi bulmaya gelebilirim.”
Can Ezgin
Telif Hakkı Saklıdır
Yorumlar
Yorum Gönder